HAKKIMIZI HELAL ETMEYİZ

Asayiş 26.02.2017 - 08:23, Güncelleme: 31.05.2021 - 18:16
 

HAKKIMIZI HELAL ETMEYİZ

Endişelerimiz dikkate alınsa, kuvvetler ayrımı ilkesi hayata geçirilmiş olsa ve yargı bağımsızlığı teminat altına alınmış olsaydı hiç tereddüdünüz olmasın ki biz bu değişikliğe ‘evet’ derdik. Biz bunları yaparken başkaları sadece iftira ile bizi itham altında tutmaya çalışıyorlar. Bizim hakkımızda bizim söylemediğimiz kelimelerle bizi itham etmeye kalkarsa biz Cenab-ı Hak indinde hakkımızı helal etmeyiz.

Olağan haftalık toplantıda gidilen referandum sürecinde iktidar ve muhalefet tarafından sarf edilen ve milleti kutuplaştırmaya iten sözler üzerine ‘kucaklaşma’ çağrısı yapıldı. Evet veya hayır diyenleri bölücülük yapmakla suçlamanın ülkeye büyük zararlar getireceği uyarısı  yapılarak, sorumluluk ve yetki sahibi olduğu için iktidarın kullandığı dil de  eleştirildi.   SÜREÇ KUTUPLAŞMAYI DEĞİL, KUCAKLAŞMAYI ESAS ALMALI   Türkiye’nin siyasi hayatında 6 kez halk oylamasına gittiğini, 16 Nisan’daki referandumun 7’nci halk oylaması olduğunu hatırlatarak, sürece ilişkin uyarılar yapıldı.“Maalesef Türkiye ilk kez bu kadar gergin ve böylesine kutuplaşmış bir şekilde referanduma gidiyor. Oysa anayasalar bir ülkenin, bir milletin ortak temel uzlaşı metinleridir. Bu yüzden kutuplaşmayı değil, kucaklaşmayı esas almalıdır. Yönetimde istikrar için gerekli olduğu kadar toplumda huzur için de gereklidir. Renklerimiz, düşüncelerimiz, kararlarımız farklı olabilir. Tabir caizse hepimiz aynı bahçenin çiçekleri, aynı milletin evlatlarıyız. Bu referanduma ‘evet’ diyenler bölücü olmadığı gibi ‘hayır’ diyenler de vatan haini değildir. Asıl tehlike asıl suç bu aziz milleti evetçiler, hayırcılar diye kamplara bölüp kutuplaştırmaktır. Halbuki bugün içinde yaşadığımız şartlar dikkate alındığında her zamankinden daha çok kucaklaşmaya ihtiyacımız var, kutuplaşmaya değil. Ülke olarak tarihin en kırılgan ve en kritik dönemlerinden birini yaşıyoruz. Bir yandan içerdeki PKK terörü, öte yandan sözde müttefik ülkelerin desteğiyle giderek palazlanan PYD ve YPG gibi oluşumlar. Her gün yüreğimize kor gibi düşen El-Bab şehitleri. Üretemeyen ekonomi, tıkanan siyaset. Böyle bir dönemde en son ihtiyaç duyulan şey kutuplaşmaktır. Birbirimizi terörist, hain, bölücü gibi acımasız yaftalarla suçlamaktır” uyarısını yaptı.   16 NİSAN, 15 TEMMUZ’UN CEVABIDIR SÖZÜ BÜYÜK BİR BÜHTANDIR “Saadet Partisi olarak bu gidişattan ciddi endişe duyuyoruz. Böylesi dönemlerde bin düşünüp bir konuşmak gerekirken tam tersine düşünmeden yapılan açıklamalar bu endişemizi daha da artırmaktadır” , hayır diyenlerin terör örgütleri ile eş tutulması büyük bir hatadır. “Bu referandumda evet demeyenleri PKK terörü ile eş tutmak, FETÖ’cü olmakla suçlamak, 16 Nisan referandumunu 15 Temmuz’un cevabı veya rövanşı ile tanımlamak büyük bir bühtandır. Saadet Partisi olarak biz milletimizin temsilcilerinin hangi siyasi ekolde bulunursa bulunsun temelde dostudur. Onların samimi arkadaşıdır. Saadet Partisi, hiçbir zaman ne paralel ne üçgen hiçbir gayri meşru yapı ile sosyal, ticari veya siyasal manada işbirliği içinde olmamıştır. Bu, bugün bütün toplum tarafından da kabul edilen bir husustur. Bu yapı mensuplarının devletin sinir uçlarına kadar yerleşmelerinde hiçbir katkısı olmamıştır.  Saadet Partililer hiçbir zaman onlarla omuz omuza yürümemiştir. Hatta son ana kadar onlarla birlikte çalışan, ancak başarısız kalkışmadan sonra ayılan iktidar mensuplarının halkımızdan özür ve Cenab-ı Hak’tan af dilemelerini de bir erdem işareti olarak yorumlamayı tercih etmiştir” dedi.   YALAKALIK, MENFAAT İÇİN BUNU SÖYLEMİYORUZ    “Bizler bütün farklı fikirler ile bir milletiz, bu iktidar mensupları ile geçmişimizde de ayrıca bir dostluk vardır. Bilinmelidir ki dost acı söyler. Ancak hakiki dost acı söyler. Menfaati için, yalakalık yapmak için değil. Bunu söylerken de dostun canını sıkmak için başkalarının değil, başkalarının söylemeye cesaret etmediği hususları dile getirmek için söyler. Bu yaklaşım, bu kutuplaşma bir kez daha vurguluyoruz ki, ülkemize ciddi manada zarar vermektedir. İnsanlar birbirlerine düşmanca davranmakta iftiraya varan suçlamalarda bulunmaktadır” diye konuştu.   “FETÖ İLE AYNI SAFTASINIZ” DEMEDİK AMA UYARDIK Oslo, İmralı ve Türkçe Olimpiyatları hatırlatmasında bulunarak, “Biz kimsenin safında değiliz. Geçmişte kimseyi de suçlamadık bu sebeple. Dolmabahçe’de gizli mutabakatlar imzalanırken kimseyse ‘HDP ile aynı saftasınız’ demedik. Çözüm sürecinde Oslo’da,  Kandil’de masaya oturulurken, İmralı’da görüşmeler yapılırken biz kimseye ‘PKK ile aynı saftasınız’ demedik. Türkçe Olimpiyatları’nda paralel yapıya methiyeler düzülürken, devletin imkânları maalesef parsel parsel bunlara sunulurken biz kimseye ‘FETÖ ile aynı saftasınız’ demedik. Yanlış yapıyorsunuz dedik ama dinletemedik. Şimdi de söylüyoruz, yanlış yapıyorsunuz diyoruz. Lütfen sözlerimize kulak verin. Haktan başka, hukuktan, milletten başka kimsenin yanında durmadık, saf tutmadık” diye eleştirdi.    SAADET; BAŞKANLIĞA DEĞİL, MİLLETİN ÖNÜNE GETİRİLEN METNE KARŞI   “Hatırımızdan çıkarmamalıyız ki, sandıktan ne çıkarsa, evet de çıksa, hayır da çıksa bunu milli iradenin kararı olarak kabul edeceğiz” , başkanlığa karşı olmadıklarını, milletin önüne konulan metne karşıyız. “Bir kez daha hatırlatıyoruz ki, Saadet Partisi başkanlık sistemine değil, bugün milletin önüne getirilen metne karşıdır. Bu konudaki çekince ve endişelerimizi defalarca her platformda ifade ettik. Eğer başından beri ısrarla üzerinde durduğumuz çekincelerimiz dikkate alınsa, kuvvetler ayrı hayata geçirilmiş olsa ve yargı bağımsızlığı teminat altına alınmış olsaydı hiç tereddüttünüz olmasın ki biz bu değişikliğe evet derdik. Bugün evet diyenler vatansever, hayır diyenler vatan hainidir intibasını doğuracak sözler ülkemize sadece ve sadece zarar verir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, 16 Nisan referandumunda evet de çıksa, hayır da çıksa bu milli iradenin kararı ve tezahürü olacaktır.”  SADECE KUTUPLAŞMAYA ÜMİT BAĞLAMIŞLAR   Kampanya yürütecek olan kesimlere de seslenildi, itidal çağrısı yapıldı. “Bizim ısrarla bu hususlar üzerinde durmamıza rağmen maalesef  bazı çevreler bizim bu söylediklerimizi hiçe sayarak, sadece kutuplaşmaya ümit bağlamış bulunuyorlar. Bunun acısını herkes çeker. Allah rızası için iki ay içinde evet diyenler, neden evet dediklerini, hayır diyenler de neden hayır dediklerini dile getirsinler. Karşısındakini itham ederek, kendilerinin haklı olduğunu söylemek mümkün olmaz. Herkes başka gerekçelerle bu metne evet veya hayır diyor. Biz konuya şahıs bazından bakmıyoruz, biz konuya geleceğimiz yönünden bakıyoruz. Yarın değil, öteki gün, daha sonraki gün ne olacak, bu değişiklik bize ne getirecek ne götürecek ona bakıyoruz. Onun için çekincelerimizi tek tek sıraladık, onun için görüşmeler yaptık. Biz bunları yaparken başkaları sadece ve sadece iftira ile bizi itham altında tutuyorlar. Bizler inançlı insanlarız, medyada ya da başka organlarda önümüze geçerek fikirlerini millete kutuplaşma ile anlatabilirler. Ne çıkarsa çıksın bizim hakkımızda bizim söylemediğimiz kelimelerle bizi itham etmeye kalkarlarsa Cenab-ı Hak indinde hakkımızı helal etmeyiz. Şahsımız için uğraşmıyor, milletin geleceği için konuları dile getiriyoruz. İnancı olanlar en çok iftiradan korkmalıdır. İftira öyle büyük bir yüktür ki, bu dünyada belki altından kalkıp gidebilirsiniz ama toprağın altına girdiğiniz zaman inancınız varsa onun hesabını vermeniz kesinlikle mümkün olmaz. Allah rızası için bir iş yapıyorsanız Allah rızası için düşünerek yapın. Başkalarına iftira ederek değil, kamplaştırarak değil, kutuplaştırarak değil. Bu memleketin bugüne kadar birikmiş problemlerini üstünü örtmek için değil” dedi.  OHAL’İ İSABETLİ BULDUK, İŞ CADI AVINA DÖNÜYOR   “Elbette ki, ekonomi, dış politika, ahlaki yozlaşma gibi ülkenin temel sorunlarını konuşmak isteriz. Ancak o sahalara girdiğimiz zaman 14 yılın başarısızlığı ortaya çıkıyor. Maalesef iktidardaki arkadaşlarımız bundan hoşlanmıyorlar. Bir kere gaflet içine düştükleri için özür dilemek, Cenab-ı Hak’tan af dilemek kurtuluşun çaresi değildir. Her sahada, her hususta buna dikkat edilmesi gerekir. Son zamanlarda memleketimizde 15 Temmuz’dan sonra müthiş bir kampanya başladı, olağanüstü hal ilan edildi. Bu kadar büyük tehlike karşısında OHAL’i isabetli bulduk. Ancak iş Allah muhafaza etsin cadı avına dönerse, Cumhurbaşkanı’nın ifadesi ile ‘atın izi itin izine karışırsa’ bunun vebali karar verme yetkisinde olanların omzuna yüklenir. Kimse vebalden kurtulamaz.”  ADAMLAR 14 YILDA YENİ BİR ALMANYA KURDU, BİZDE İSE HALEN ‘CEK’, ‘CAK’   Son bölümde, iktidarın kullandığı dile değinildi. 14 yıldır iktidar olan iktidarın halen muhalefet ağzıyla siyaset yapıldığı söylendi. Almanya, Güney Kore ve Çin verildi.“Bu arkadaşlarımız 14 yıldır iktidardalar. Ama hâlâ kullandıkları ifadeler bizi tereddüde düşürüyor, yapacağız edeceğiz. Sanki iktidarı muhalefetten devralacaklarmış gibi kampanya yürütüyorlar. Bunu anlamak mümkün değil. 14 yıl bir hükümetin tarihinde çok önemli bir süreçtir. İkinci Dünya Savaşı’nda taş üstünde taşın kalmadığı Almanya’da 14 yılda yeni bir Almanya kuruldu. Şu anda Almanya, Avrupa’nın en güçlü ülkesidir. Hiroşima’da üzerine atom bombası atılan Japonya 14 yıldır dünya sanayi ve teknolojisinde zirveye çıktı. Çin 14 yılda dünyanın en büyük ekonomisine sahip ikinci ülkesi haline geldi. Türkiye ile aynı anda yarışa başlayan Güney Kore, bugün dünyanın en büyük otomotiv ve telefon ihracatçısı haline geldi. Ama dönüp kendimize baktığımızda 14 yıldır tek başına bir iktidar olmasına rağmen hâlâ kullandığı ifadeler cek ve cak’tan ibaret” diye konuşuldu.
Endişelerimiz dikkate alınsa, kuvvetler ayrımı ilkesi hayata geçirilmiş olsa ve yargı bağımsızlığı teminat altına alınmış olsaydı hiç tereddüdünüz olmasın ki biz bu değişikliğe ‘evet’ derdik. Biz bunları yaparken başkaları sadece iftira ile bizi itham altında tutmaya çalışıyorlar. Bizim hakkımızda bizim söylemediğimiz kelimelerle bizi itham etmeye kalkarsa biz Cenab-ı Hak indinde hakkımızı helal etmeyiz.

Olağan haftalık toplantıda gidilen referandum sürecinde iktidar ve muhalefet tarafından sarf edilen ve milleti kutuplaştırmaya iten sözler üzerine ‘kucaklaşma’ çağrısı yapıldı. Evet veya hayır diyenleri bölücülük yapmakla suçlamanın ülkeye büyük zararlar getireceği uyarısı  yapılarak, sorumluluk ve yetki sahibi olduğu için iktidarın kullandığı dil de  eleştirildi.  
SÜREÇ KUTUPLAŞMAYI DEĞİL, KUCAKLAŞMAYI ESAS ALMALI
  Türkiye’nin siyasi hayatında 6 kez halk oylamasına gittiğini, 16 Nisan’daki referandumun 7’nci halk oylaması olduğunu hatırlatarak, sürece ilişkin uyarılar yapıldı.“Maalesef Türkiye ilk kez bu kadar gergin ve böylesine kutuplaşmış bir şekilde referanduma gidiyor. Oysa anayasalar bir ülkenin, bir milletin ortak temel uzlaşı metinleridir. Bu yüzden kutuplaşmayı değil, kucaklaşmayı esas almalıdır. Yönetimde istikrar için gerekli olduğu kadar toplumda huzur için de gereklidir. Renklerimiz, düşüncelerimiz, kararlarımız farklı olabilir. Tabir caizse hepimiz aynı bahçenin çiçekleri, aynı milletin evlatlarıyız. Bu referanduma ‘evet’ diyenler bölücü olmadığı gibi ‘hayır’ diyenler de vatan haini değildir. Asıl tehlike asıl suç bu aziz milleti evetçiler, hayırcılar diye kamplara bölüp kutuplaştırmaktır. Halbuki bugün içinde yaşadığımız şartlar dikkate alındığında her zamankinden daha çok kucaklaşmaya ihtiyacımız var, kutuplaşmaya değil. Ülke olarak tarihin en kırılgan ve en kritik dönemlerinden birini yaşıyoruz. Bir yandan içerdeki PKK terörü, öte yandan sözde müttefik ülkelerin desteğiyle giderek palazlanan PYD ve YPG gibi oluşumlar. Her gün yüreğimize kor gibi düşen El-Bab şehitleri. Üretemeyen ekonomi, tıkanan siyaset. Böyle bir dönemde en son ihtiyaç duyulan şey kutuplaşmaktır. Birbirimizi terörist, hain, bölücü gibi acımasız yaftalarla suçlamaktır” uyarısını yaptı.  
16 NİSAN, 15 TEMMUZ’UN CEVABIDIR SÖZÜ BÜYÜK BİR BÜHTANDIR
Saadet Partisi olarak bu gidişattan ciddi endişe duyuyoruz. Böylesi dönemlerde bin düşünüp bir konuşmak gerekirken tam tersine düşünmeden yapılan açıklamalar bu endişemizi daha da artırmaktadır” , hayır diyenlerin terör örgütleri ile eş tutulması büyük bir hatadır. “Bu referandumda evet demeyenleri PKK terörü ile eş tutmak, FETÖ’cü olmakla suçlamak, 16 Nisan referandumunu 15 Temmuz’un cevabı veya rövanşı ile tanımlamak büyük bir bühtandır. Saadet Partisi olarak biz milletimizin temsilcilerinin hangi siyasi ekolde bulunursa bulunsun temelde dostudur. Onların samimi arkadaşıdır. Saadet Partisi, hiçbir zaman ne paralel ne üçgen hiçbir gayri meşru yapı ile sosyal, ticari veya siyasal manada işbirliği içinde olmamıştır. Bu, bugün bütün toplum tarafından da kabul edilen bir husustur. Bu yapı mensuplarının devletin sinir uçlarına kadar yerleşmelerinde hiçbir katkısı olmamıştır.  Saadet Partililer hiçbir zaman onlarla omuz omuza yürümemiştir. Hatta son ana kadar onlarla birlikte çalışan, ancak başarısız kalkışmadan sonra ayılan iktidar mensuplarının halkımızdan özür ve Cenab-ı Hak’tan af dilemelerini de bir erdem işareti olarak yorumlamayı tercih etmiştir” dedi.  
YALAKALIK, MENFAAT İÇİN BUNU SÖYLEMİYORUZ
   “Bizler bütün farklı fikirler ile bir milletiz, bu iktidar mensupları ile geçmişimizde de ayrıca bir dostluk vardır. Bilinmelidir ki dost acı söyler. Ancak hakiki dost acı söyler. Menfaati için, yalakalık yapmak için değil. Bunu söylerken de dostun canını sıkmak için başkalarının değil, başkalarının söylemeye cesaret etmediği hususları dile getirmek için söyler. Bu yaklaşım, bu kutuplaşma bir kez daha vurguluyoruz ki, ülkemize ciddi manada zarar vermektedir. İnsanlar birbirlerine düşmanca davranmakta iftiraya varan suçlamalarda bulunmaktadır” diye konuştu.  
“FETÖ İLE AYNI SAFTASINIZ” DEMEDİK AMA UYARDIK
Oslo, İmralı ve Türkçe Olimpiyatları hatırlatmasında bulunarak, “Biz kimsenin safında değiliz. Geçmişte kimseyi de suçlamadık bu sebeple. Dolmabahçe’de gizli mutabakatlar imzalanırken kimseyse ‘HDP ile aynı saftasınız’ demedik. Çözüm sürecinde Oslo’da,  Kandil’de masaya oturulurken, İmralı’da görüşmeler yapılırken biz kimseye ‘PKK ile aynı saftasınız’ demedik. Türkçe Olimpiyatları’nda paralel yapıya methiyeler düzülürken, devletin imkânları maalesef parsel parsel bunlara sunulurken biz kimseye ‘FETÖ ile aynı saftasınız’ demedik. Yanlış yapıyorsunuz dedik ama dinletemedik. Şimdi de söylüyoruz, yanlış yapıyorsunuz diyoruz. Lütfen sözlerimize kulak verin. Haktan başka, hukuktan, milletten başka kimsenin yanında durmadık, saf tutmadık” diye eleştirdi.   
SAADET; BAŞKANLIĞA DEĞİL, MİLLETİN ÖNÜNE GETİRİLEN METNE KARŞI
  “Hatırımızdan çıkarmamalıyız ki, sandıktan ne çıkarsa, evet de çıksa, hayır da çıksa bunu milli iradenin kararı olarak kabul edeceğiz” , başkanlığa karşı olmadıklarını, milletin önüne konulan metne karşıyız. “Bir kez daha hatırlatıyoruz ki, Saadet Partisi başkanlık sistemine değil, bugün milletin önüne getirilen metne karşıdır. Bu konudaki çekince ve endişelerimizi defalarca her platformda ifade ettik. Eğer başından beri ısrarla üzerinde durduğumuz çekincelerimiz dikkate alınsa, kuvvetler ayrı hayata geçirilmiş olsa ve yargı bağımsızlığı teminat altına alınmış olsaydı hiç tereddüttünüz olmasın ki biz bu değişikliğe evet derdik. Bugün evet diyenler vatansever, hayır diyenler vatan hainidir intibasını doğuracak sözler ülkemize sadece ve sadece zarar verir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, 16 Nisan referandumunda evet de çıksa, hayır da çıksa bu milli iradenin kararı ve tezahürü olacaktır.” 
SADECE KUTUPLAŞMAYA ÜMİT BAĞLAMIŞLAR
  Kampanya yürütecek olan kesimlere de seslenildi, itidal çağrısı yapıldı. “Bizim ısrarla bu hususlar üzerinde durmamıza rağmen maalesef  bazı çevreler bizim bu söylediklerimizi hiçe sayarak, sadece kutuplaşmaya ümit bağlamış bulunuyorlar. Bunun acısını herkes çeker. Allah rızası için iki ay içinde evet diyenler, neden evet dediklerini, hayır diyenler de neden hayır dediklerini dile getirsinler. Karşısındakini itham ederek, kendilerinin haklı olduğunu söylemek mümkün olmaz. Herkes başka gerekçelerle bu metne evet veya hayır diyor. Biz konuya şahıs bazından bakmıyoruz, biz konuya geleceğimiz yönünden bakıyoruz. Yarın değil, öteki gün, daha sonraki gün ne olacak, bu değişiklik bize ne getirecek ne götürecek ona bakıyoruz. Onun için çekincelerimizi tek tek sıraladık, onun için görüşmeler yaptık. Biz bunları yaparken başkaları sadece ve sadece iftira ile bizi itham altında tutuyorlar. Bizler inançlı insanlarız, medyada ya da başka organlarda önümüze geçerek fikirlerini millete kutuplaşma ile anlatabilirler. Ne çıkarsa çıksın bizim hakkımızda bizim söylemediğimiz kelimelerle bizi itham etmeye kalkarlarsa Cenab-ı Hak indinde hakkımızı helal etmeyiz. Şahsımız için uğraşmıyor, milletin geleceği için konuları dile getiriyoruz. İnancı olanlar en çok iftiradan korkmalıdır. İftira öyle büyük bir yüktür ki, bu dünyada belki altından kalkıp gidebilirsiniz ama toprağın altına girdiğiniz zaman inancınız varsa onun hesabını vermeniz kesinlikle mümkün olmaz. Allah rızası için bir iş yapıyorsanız Allah rızası için düşünerek yapın. Başkalarına iftira ederek değil, kamplaştırarak değil, kutuplaştırarak değil. Bu memleketin bugüne kadar birikmiş problemlerini üstünü örtmek için değil” dedi. 
OHAL’İ İSABETLİ BULDUK, İŞ CADI AVINA DÖNÜYOR
  “Elbette ki, ekonomi, dış politika, ahlaki yozlaşma gibi ülkenin temel sorunlarını konuşmak isteriz. Ancak o sahalara girdiğimiz zaman 14 yılın başarısızlığı ortaya çıkıyor. Maalesef iktidardaki arkadaşlarımız bundan hoşlanmıyorlar. Bir kere gaflet içine düştükleri için özür dilemek, Cenab-ı Hak’tan af dilemek kurtuluşun çaresi değildir. Her sahada, her hususta buna dikkat edilmesi gerekir. Son zamanlarda memleketimizde 15 Temmuz’dan sonra müthiş bir kampanya başladı, olağanüstü hal ilan edildi. Bu kadar büyük tehlike karşısında OHAL’i isabetli bulduk. Ancak iş Allah muhafaza etsin cadı avına dönerse, Cumhurbaşkanı’nın ifadesi ile ‘atın izi itin izine karışırsa’ bunun vebali karar verme yetkisinde olanların omzuna yüklenir. Kimse vebalden kurtulamaz.” 
ADAMLAR 14 YILDA YENİ BİR ALMANYA KURDU, BİZDE İSE HALEN ‘CEK’, ‘CAK’
  Son bölümde, iktidarın kullandığı dile değinildi. 14 yıldır iktidar olan iktidarın halen muhalefet ağzıyla siyaset yapıldığı söylendi. Almanya, Güney Kore ve Çin verildi.“Bu arkadaşlarımız 14 yıldır iktidardalar. Ama hâlâ kullandıkları ifadeler bizi tereddüde düşürüyor, yapacağız edeceğiz. Sanki iktidarı muhalefetten devralacaklarmış gibi kampanya yürütüyorlar. Bunu anlamak mümkün değil. 14 yıl bir hükümetin tarihinde çok önemli bir süreçtir. İkinci Dünya Savaşı’nda taş üstünde taşın kalmadığı Almanya’da 14 yılda yeni bir Almanya kuruldu. Şu anda Almanya, Avrupa’nın en güçlü ülkesidir. Hiroşima’da üzerine atom bombası atılan Japonya 14 yıldır dünya sanayi ve teknolojisinde zirveye çıktı. Çin 14 yılda dünyanın en büyük ekonomisine sahip ikinci ülkesi haline geldi. Türkiye ile aynı anda yarışa başlayan Güney Kore, bugün dünyanın en büyük otomotiv ve telefon ihracatçısı haline geldi. Ama dönüp kendimize baktığımızda 14 yıldır tek başına bir iktidar olmasına rağmen hâlâ kullandığı ifadeler cek ve cak’tan ibaret” diye konuşuldu.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.