LASTİK İŞ

SINAV DÜNYASI

Gündem 22.06.2020 - 09:29, Güncelleme: 31.05.2021 - 18:16
 

SINAV DÜNYASI

İnsanın dünya yaşamı zaten başlı başına sınav şeklinde geçiyor. Hayatın en güzel günleri çocukluk ve öğrencilik dönemleridir aslında. Yetişkinler o günlere dönmeyi çok isterler; ama elbette mümkün değildir. Onun için bazıları derler ki; içimdeki çocuğu bir türlü büyütemedim. Gerçekten de o insanlara imrenerek bakmışımdır. Hayatın getirdiği sorumluluklardan, dertlerden, tasalardan sıyrılarak çocukluk günlerindeki o saf temiz ve tozpembe duyguları yetişkin hayata taşıyor olabilmeleri sanırım çok sağlam bir ruh halini gerektirir. Herkesin başarabildiği bir şeyde değildir zaten.   Hızla büyüyorsunuz, hızla yetişkin dönemlerinize doğru yol alıyorsunuz derken okul çağlarınız başlıyor; sırasıyla İlköğretim, Lise ve Üniversite hayatına doğru ele avuca sığmayacak bir ruha bürünüyorsunuz, içiniz kıpır kıpır; ama adeta bir ABS fren varmışçasına sizi o çağlarınızda dizginliyor. Siz hep bir maça hazırlanan sporcu gibisiniz. Beraberinizdeki aktörler arasında aileler, diğer çocuklar, öğretmenler, okullar da var ve adeta birlikte yarışıyorsunuz. Sizin gözünüzde at gözlüğü, sağa sola değil sadece önünüze ve ileriye bakıyorsunuz. Sizin dışınızdakiler tribündeki seyircileri gibi heyecandan kimi zaman bağırıp çağırıyorlar, kimi zaman tekme atıyor ve hatta küfür ediyorlar. Bir nevi çılgınca tezahürat yapıyorlar yani. Bütün bunları öğrencilik hayatınız boyunca gireceğiniz sınavlar sürecinde yapıyorlar. İyi bir lise, iyi bir Üniversite kazanmanız sonrasında tezahürat yapanların hepsi kendi çevresine sizin başarılarınızla övünecekler; benim oğlum, benim kızım, benim öğrencim, bizim kursiyerimiz gibi.  Seni, senin ruh halini, senden gidenleri kimse dikkate almayacak...                                             Çocuklarımızın adı sınav olan romanlarında anlayış tam da böyle işte.   Napolyon çadırında uyurken emir subayı telaş içinde uyandırır: “efendim efendim” der. Napolyon: “ne oldu asker, ne var?” diye sorar. Emir subayı, “Efendim düşman saldırıya geçti” deyince, Napolyon rahatlayarak şu anlamlı cevabı verir: “Telaş etmeyin yahu, bende sınav var zannettim.”    Böylesine zor bir atmosferi hem de çocuk yaşlarda en yoğun biçimde yaşamak çok kolay olmadığı gibi, evladımızın ruh dünyasında nasıl bir travma meydana getirdiğini maalesef bir çoğumuz bilmiyor. Oysa çocuk onun ceremesini belki ömrünce çekecektir inanın. Bunun sonuçlarını bu işin uzmanları çoğu kez dile getiriyor... Elbette anne babalar çocuklarının geleceği için plan yapıp, hedefler koyabilirler. Çocuğunun iyi eğitim almasını, iyi bir kariyer yapmasını istemek her anne babanın en doğal hakkıdır. Doğal olmayan ise; hayatın kendi içinde barındırdığı gerçeklerdir.  Herkes süper ligde oynayabilecek futbol yeteneğine sahip mi? Herkes madalyalar alabilen güreşçi olabilir mi? Herkeste iyi bir şarkı söyleyebilecek ses güzelliği var mı? Elbette hayır. Bu nedenle insanın akıl, zekâ, kavrama, algılama, özel yetenekleri Allah tarafından kişiye özel verilmiştir. Sadece eşitler arasında öne geçme belki daha fazla çalışma ile mümkündür. Türkiye’de yarış içindeki çocukların ebeveynleri neredeyse kendi çocuğunu Albert Einstein gibi görüyor ve ondan çok şey bekliyorlar! İnsanlar yaşamlarında kendilerinin ulaşamadıkları hedeflerine çocukları ulaşsın istiyorlar ve farkında olmadan baskıcı oluyorlar. Herkesin doktor, mühendis, kimyacı, fizikçi, ekonomist olduğunu düşünürsek, hayatımızda diğer işleri kimler yapacak. Hemşire kim olacak, teknisyen kim olacak, banka memuru, tamirci, inşaat işçisi, kaportacı kim olacak. İlkokulda kırk öğrencili bir sınıftaydım. Bugün o sınıftan Profesör de var, Doktor, Avukat, Eczacı, Asker, Sanayide usta da var. Sınıfımızda çok tembeli bir arkadaşımız vardı; biliyor musunuz o arkadaşımızın ismi şu anda yaşadığı şehrin en zenginleri arasında geçiyor. Karşılaştığımızda mahalleden çocukluk arkadaşım olmasından gelen samimiyetle sordum: Sınıfın en tembeli olan sen, nasıl zengin oldun?      O da hiç düşünmeden cevap verdi: Senin gibi memur olmayarak… Yüce Allah rızkımızı garanti ediyor ve bizden çalışmamızı istiyor. İhtirasla çocuklarımızın aç ve açıkta kalacağı korkusu taşıma yerine, onları iyi bir insan olarak yetiştirmeye özen gösterelim, destekleyelim, motive edelim, dua edip sınavlarda ve hayatta başarılar dileyelim. Sınavlarda bütün genç arkadaşlarımıza başarılar diliyorum Yaşam hep kazanmak üzerine olmadığı gibi hep kaybetmek üzerine de kurulu değildir. Sağlıklı Kalın. Sevgiyle Kalın.  

İnsanın dünya yaşamı zaten başlı başına sınav şeklinde geçiyor. Hayatın en güzel günleri çocukluk ve öğrencilik dönemleridir aslında. Yetişkinler o günlere dönmeyi çok isterler; ama elbette mümkün değildir. Onun için bazıları derler ki; içimdeki çocuğu bir türlü büyütemedim. Gerçekten de o insanlara imrenerek bakmışımdır. Hayatın getirdiği sorumluluklardan, dertlerden, tasalardan sıyrılarak çocukluk günlerindeki o saf temiz ve tozpembe duyguları yetişkin hayata taşıyor olabilmeleri sanırım çok sağlam bir ruh halini gerektirir. Herkesin başarabildiği bir şeyde değildir zaten.

 

Hızla büyüyorsunuz, hızla yetişkin dönemlerinize doğru yol alıyorsunuz derken okul çağlarınız başlıyor; sırasıyla İlköğretim, Lise ve Üniversite hayatına doğru ele avuca sığmayacak bir ruha bürünüyorsunuz, içiniz kıpır kıpır; ama adeta bir ABS fren varmışçasına sizi o çağlarınızda dizginliyor. Siz hep bir maça hazırlanan sporcu gibisiniz. Beraberinizdeki aktörler arasında aileler, diğer çocuklar, öğretmenler, okullar da var ve adeta birlikte yarışıyorsunuz. Sizin gözünüzde at gözlüğü, sağa sola değil sadece önünüze ve ileriye bakıyorsunuz. Sizin dışınızdakiler tribündeki seyircileri gibi heyecandan kimi zaman bağırıp çağırıyorlar, kimi zaman tekme atıyor ve hatta küfür ediyorlar. Bir nevi çılgınca tezahürat yapıyorlar yani. Bütün bunları öğrencilik hayatınız boyunca gireceğiniz sınavlar sürecinde yapıyorlar.

İyi bir lise, iyi bir Üniversite kazanmanız sonrasında tezahürat yapanların hepsi kendi çevresine sizin başarılarınızla övünecekler; benim oğlum, benim kızım, benim öğrencim, bizim kursiyerimiz gibi.  Seni, senin ruh halini, senden gidenleri kimse dikkate almayacak...                                             Çocuklarımızın adı sınav olan romanlarında anlayış tam da böyle işte.

 

Napolyon çadırında uyurken emir subayı telaş içinde uyandırır: “efendim efendim” der. Napolyon: “ne oldu asker, ne var?” diye sorar. Emir subayı, “Efendim düşman saldırıya geçti” deyince, Napolyon rahatlayarak şu anlamlı cevabı verir: “Telaş etmeyin yahu, bende sınav var zannettim.”

 

 Böylesine zor bir atmosferi hem de çocuk yaşlarda en yoğun biçimde yaşamak çok kolay olmadığı gibi, evladımızın ruh dünyasında nasıl bir travma meydana getirdiğini maalesef bir çoğumuz bilmiyor. Oysa çocuk onun ceremesini belki ömrünce çekecektir inanın. Bunun sonuçlarını bu işin uzmanları çoğu kez dile getiriyor...

Elbette anne babalar çocuklarının geleceği için plan yapıp, hedefler koyabilirler. Çocuğunun iyi eğitim almasını, iyi bir kariyer yapmasını istemek her anne babanın en doğal hakkıdır. Doğal olmayan ise; hayatın kendi içinde barındırdığı gerçeklerdir.

 Herkes süper ligde oynayabilecek futbol yeteneğine sahip mi? Herkes madalyalar alabilen güreşçi olabilir mi? Herkeste iyi bir şarkı söyleyebilecek ses güzelliği var mı? Elbette hayır. Bu nedenle insanın akıl, zekâ, kavrama, algılama, özel yetenekleri Allah tarafından kişiye özel verilmiştir. Sadece eşitler arasında öne geçme belki daha fazla çalışma ile mümkündür.

Türkiye’de yarış içindeki çocukların ebeveynleri neredeyse kendi çocuğunu Albert Einstein gibi görüyor ve ondan çok şey bekliyorlar! İnsanlar yaşamlarında kendilerinin ulaşamadıkları hedeflerine çocukları ulaşsın istiyorlar ve farkında olmadan baskıcı oluyorlar.

Herkesin doktor, mühendis, kimyacı, fizikçi, ekonomist olduğunu düşünürsek, hayatımızda diğer işleri kimler yapacak. Hemşire kim olacak, teknisyen kim olacak, banka memuru, tamirci, inşaat işçisi, kaportacı kim olacak.

İlkokulda kırk öğrencili bir sınıftaydım. Bugün o sınıftan Profesör de var, Doktor, Avukat, Eczacı, Asker, Sanayide usta da var. Sınıfımızda çok tembeli bir arkadaşımız vardı; biliyor musunuz o arkadaşımızın ismi şu anda yaşadığı şehrin en zenginleri arasında geçiyor. Karşılaştığımızda mahalleden çocukluk arkadaşım olmasından gelen samimiyetle sordum: Sınıfın en tembeli olan sen, nasıl zengin oldun?      O da hiç düşünmeden cevap verdi: Senin gibi memur olmayarak…

Yüce Allah rızkımızı garanti ediyor ve bizden çalışmamızı istiyor. İhtirasla çocuklarımızın aç ve açıkta kalacağı korkusu taşıma yerine, onları iyi bir insan olarak yetiştirmeye özen gösterelim, destekleyelim, motive edelim, dua edip sınavlarda ve hayatta başarılar dileyelim.

Sınavlarda bütün genç arkadaşlarımıza başarılar diliyorum

Yaşam hep kazanmak üzerine olmadığı gibi hep kaybetmek üzerine de kurulu değildir.

Sağlıklı Kalın. Sevgiyle Kalın.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.