Sünnisi Sünniliğini Alevisi Aleviliğini Yaşasın !

Gündem 25.07.2013 - 00:06, Güncelleme: 31.05.2021 - 18:15
 

Sünnisi Sünniliğini Alevisi Aleviliğini Yaşasın !

"Bu ülkede Sünni vatandaşımız kendi Sünniliğini, Alevi vatandaşımız da kendi Aleviliğini rahatça yaşasın.."

Diyanet İşleri BaşkanıGörmez, gazetecilerle iftar sofrasında buluştu… Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, gazetecilerlegeleneksel iftar yemeğinde buluştu. Ankara Büyükşehir Belediyesi SosyalTesisleri’nde gerçekleştirilen veçok sayıda ulusal gazete ve televizyon temsilcisinin katıldığı iftar yemeğindekonuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, son yıllarda İslam dünyasında meydanagelen olayların endişe verici boyutlara ulaşmaya başladığını kaydetti. “Millet olarak Ramazanınsevincini, huzurunu yaşarken bizimle aynı inanca, tarihe, kültüre sahip etrafımızdakiMüslüman kardeşlerimizin aynı sevinci yaşayamıyor olmaları hepimiz için büyükbir üzüntü sebebidir” diyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Uzak dünyalarımızdabüyük sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Myanmar’da acılar devam ediyor. Çin’de,Kerkük’te sıkıntılar var. Pek çok yerde bu sıkıntıların varlığı Müslümanlariçin büyük bir hüzün sebebidir. Dünyanın insan onuruna verdiği değerdekiaşınmalar bütün yaşadığımız sorunların temel sebebini teşkil ediyor” diyekonuştu. Gündeme ilişkin önemliaçıklamalarda bulunan Başkan Görmez şöyle konuştu; “Bugün yaşanan bazı çatışmaları kuşak farkı olarak izah etmek mümkün değildir…” Yüzyılın başında Müslümancoğrafyanın fay hatlarıyla oynanması, arkasından gelen işgaller, sömürgeler,istibdat dönemlerinde nesiller yaralı bilinçle yetiştiler. Yaralı bilinçleyetişen nesillerin dünyası böyle bir dünya ortaya çıkardı. Olup bitenlerisadece din üzerinden, bu topraklardaki İslam anlayışı üzerinden izah etmekdoğrusu açıklayıcı olmaz. Türkiye’de de Ramazandan önce yaşadığımız büyüksorunlar elimizden uçup giden bir dünyayı gösteriyor. Bugün yaşanan bazıçatışmaları kuşak farkı olarak izah etmek mümkün değildir. Bugün aynı evde ama farklıodalarda yaşayan iki kardeşin arasında dahi o kadar büyük mesafeler ortayaçıktı ki, biz üniversite hocaları, din adamları, öğretmenler, eğitimciler,sosyologlar, psikologlar bunu tahlil etmekte zorlanıyoruz. “Cami içinde hutbelerimizde, vaazlarımızda kullandığımız dil bugünün gençlerini kuşatamıyor…” Bugün bizim cami içindehutbelerimizde, vaazlarımızda kullandığımız dil bugünün gençlerini kuşatamıyor.Onların dilini anlayabilmek için, onlarla iletişim kurabilmek için yeni birdile ihtiyacımız var. Bu yeni dili bulmak için de çaba sarf ediyoruz. Bu sadeceDiyanet’in sorunu değil, bence bütün eğitimcilerin, akademik dünyanın sorunudur.Bizim yeni kuşakların dili ve üslubunu anlayabilmek ve onlarla iletişimkurabilmek için daha büyük çaba ve gayretlere ihtiyacımız var. “Türkiye’deki bütün inanç kesimleri, hiçbir ötekileşme yaşamadan özgürce kendilerini ifade etme hakkına sahiptir…” Biz Diyanet olarak Türkiye’debütün inanç kesimlerinin özgürce kendi inançlarını yaşamaları, kendidüzenlerini, değerlerini, iyilerini gönül rahatlığıyla herkesle paylaşabilecekbir ortama sahip olabilmeleri için büyük çaba içindeyiz. Buna önem veriyoruz. Buradaherhangi bir inanç unsurunu tek başına kastetmiyorum. Ortak tarihimizin enbüyük emaneti olarak gördüğüm gayrı Müslim dini azınlıklar dâhil Türkiye’dekibütün inanç kesimleri kendi tarihlerinde ve kültürlerinde var olan değerleriylehiçbir ötekileşme yaşamadan özgürce kendilerini ifade etme hakkına sahip olduklarınıher zaman söylüyoruz. Bundan sonrada söylemeye devam edeceğiz. Bunu söylerkende hem çağdaş hukuk açısından bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Hem de biziminancımız, tarihimiz, kültürümüz, medeniyetimiz bize bunu emrediyor. Bundan yüzsene önce Batıda farklı dinleri, inançları, mabetleri yan yana göremezdiniz. Amabiz 5-6 asır önce bu topraklarda farklı dinlerle, inançlarla birlikteyaşayabilmişiz ve bunu da bir ahlak ve hukuk temeline oturtmuşuz. “İnanç unsurları üzerinden teolojik tartışmalar başlatmak doğrudeğildir…” Hiçbir teolojik tartışmayagirmeden herhangi bir inanç unsuru kendisini nasıl tanımlıyorsa, kendisininasıl kabul ediyorsa o şekilde değerlendirilir. Elbette bunun doğruları veyanlışları olacaktır ancak o doğrular ve yanlışlar akademisyenler tarafından ilmiplatformlarda tartışılmalıdır. Herhangi bir inanç unsuru kendisini nasıltanımlıyorsa, içinde inancın gereklerini yerine getirmek için toplandıkları mekânlarane ad veriliyorsa, orada icra edilen hususları nasıl adlandırıyorsa öylecedeğerlendirilir. Bunun üzerindenteolojik tartışmalar başlatmak, birbirimizi tanımlamaya kalkışmamız doğrudeğildir. Bu ülkede Sünni vatandaşımız kendi Sünniliğini, Alevi vatandaşımızkendi Aleviliğini yaşasın. Varsa bir ateist arkadaşımız o da kendi değerlerini,kendi arayışını kendisi temellendirsin. Bunun üzerinden bir teolojiktartışmalar başlatıp birbirimizi üzmemiz doğru değildir. “Sanal mecralarda bir din savaşı başlatmayı çok tehlikeli buluyorum…” Sanal mecralarda bir din savaşıbaşlatmayı çok tehlikeli buluyorum. Zaten sanal mecralar başlı başına bilgibakımından büyük sorunlar içeriyor. Sanal mecralardaki bilgi konusunu bütündünyanın ciddiyetle ele alması gerekiyor. Sanal mecralar ile hakikat dünyasıarasındaki ilişki zaten sorunlu bir ilişki. Ama sanal mecralarda bir küfürleşmeve bir inanç savaşı başlatmayı çok tehlikeli buluyorum. Bunu çağdaş moderninsana yakışan hiçbir tarafı yoktur. Sanal ortamda da olsa milyonlarca insanındeğerleri, inançları dikkate alınmalıdır. Eline klavyeyi alan herhangi birinsan, karşısındaki insanın yüce bildiği, kutsal bildiği değerleri dikkatealarak o kelimeleri yazmalıdır. Aksi takdirde gerçekten çok büyük yanlışlıklarortaya çıkar. “Diyanet İşleri Başkanlığının dini ve ilmi bakımdan özerk bir kamu tüzelkişiliğe kavuşması gerekiyor…” Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye’dekivarlığı, bizim kendi araştırmalarımıza göre yüzde 90 civarında halkımızınkabulüne mazhar olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı bir kamu kurumudur amasivil ayağı hem yurt içinde hem de dünyada giderek güçlenmektedir. Diyanetİşleri Başkanlığının bugün hizmet yürüttüğü camileri, müftülük binalarını, Kurankurslarını halk yapmıştır. Dünyada bir kamu kurumu olup ta sivil tabanı bukadar güçlü olan başka bir kurumun varlığını bilmiyorum. Ama bu şekilde yolunadevam etmesi mümkün değildir. Diyanet İşleri Başkanlığının dini ve ilmibakımdan özerk bir kamu tüzel kişiliğe kavuşması gerekiyor. “Diyanet İşleri Başkanlığı her türlü vesayete kapalı olmak zorundadır…” Hiçbir vesayete açık olmayacakşekilde kendi ürettiği doğru bilgiyi halkla özgürce paylaşan bir kurumolmalıdır. Bu, şu ana kadar özerk hareket etmiyor anlamına gelmez. Şahıslaraidarelere yönetimlere bağlı kalmaksızın her türlü vesayete kapalı olarak, dahaözerk bir kuruluş olarak yoluna devam etmesinin daha doğru olduğunudüşünüyorum. “Medya Organları kendi bünyelerinde bir dini danışman bulundurmalıdır…” Önceki yıllarda Ramazanları,sabahlara kadar çok da faydalı olmayan dini tartışmalarla geçirdiğimiz oldu. Halaolmamız gereken yerde değiliz. Medya organlarımızın artık bir dini danışmanaihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Din gibi ciddi bir konuda din uzmanlarının medyaiçerisinde olmamasını bir eksiklik olarak görüyorum. Yabancı medya organlarınındini temsilcileri vardır. Üstelik sadece genel olarak bütün dinlere bakantemsilcileri yoktur. Katolik temsilcisi, ortodoks temsilcisi, protestantemsilcisi ve İslam temsilcisi ayrıdır. Ülkemizde gerek görsel medyamızda,gerek yazılı medyamızda İslam dinini ve diğer dinleri çok iyi bilen uzmanlaşmıştemsilcilerin bulunmasının doğru olacağını düşünüyorum. Ramazan’daki iftar vesahur programları konusunda önümüzdeki yıllarda sadece duygulara değilduygularla birlikte akla da hitap eden, daha eğitici ve öğretici programlaradönüşmesi için, bu yönde emek sarf eden bütün arkadaşlarımızla birlikte ortakbir çalışma yapmayı düşünüyoruz.    
"Bu ülkede Sünni vatandaşımız kendi Sünniliğini, Alevi vatandaşımız da kendi Aleviliğini rahatça yaşasın.."

Diyanet İşleri BaşkanıGörmez, gazetecilerle iftar sofrasında buluştu…

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, gazetecilerlegeleneksel iftar yemeğinde buluştu. Ankara Büyükşehir Belediyesi SosyalTesisleri’nde gerçekleştirilen veçok sayıda ulusal gazete ve televizyon temsilcisinin katıldığı iftar yemeğindekonuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, son yıllarda İslam dünyasında meydanagelen olayların endişe verici boyutlara ulaşmaya başladığını kaydetti.

“Millet olarak Ramazanınsevincini, huzurunu yaşarken bizimle aynı inanca, tarihe, kültüre sahip etrafımızdakiMüslüman kardeşlerimizin aynı sevinci yaşayamıyor olmaları hepimiz için büyükbir üzüntü sebebidir” diyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Uzak dünyalarımızdabüyük sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Myanmar’da acılar devam ediyor. Çin’de,Kerkük’te sıkıntılar var. Pek çok yerde bu sıkıntıların varlığı Müslümanlariçin büyük bir hüzün sebebidir. Dünyanın insan onuruna verdiği değerdekiaşınmalar bütün yaşadığımız sorunların temel sebebini teşkil ediyor” diyekonuştu.

Gündeme ilişkin önemliaçıklamalarda bulunan Başkan Görmez şöyle konuştu;

“Bugün yaşanan bazı çatışmaları kuşak farkı olarak izah etmek mümkün değildir…”

Yüzyılın başında Müslümancoğrafyanın fay hatlarıyla oynanması, arkasından gelen işgaller, sömürgeler,istibdat dönemlerinde nesiller yaralı bilinçle yetiştiler. Yaralı bilinçleyetişen nesillerin dünyası böyle bir dünya ortaya çıkardı. Olup bitenlerisadece din üzerinden, bu topraklardaki İslam anlayışı üzerinden izah etmekdoğrusu açıklayıcı olmaz. Türkiye’de de Ramazandan önce yaşadığımız büyüksorunlar elimizden uçup giden bir dünyayı gösteriyor. Bugün yaşanan bazıçatışmaları kuşak farkı olarak izah etmek mümkün değildir. Bugün aynı evde ama farklıodalarda yaşayan iki kardeşin arasında dahi o kadar büyük mesafeler ortayaçıktı ki, biz üniversite hocaları, din adamları, öğretmenler, eğitimciler,sosyologlar, psikologlar bunu tahlil etmekte zorlanıyoruz.

“Cami içinde hutbelerimizde, vaazlarımızda kullandığımız dil bugünün gençlerini kuşatamıyor…”

Bugün bizim cami içindehutbelerimizde, vaazlarımızda kullandığımız dil bugünün gençlerini kuşatamıyor.Onların dilini anlayabilmek için, onlarla iletişim kurabilmek için yeni birdile ihtiyacımız var. Bu yeni dili bulmak için de çaba sarf ediyoruz. Bu sadeceDiyanet’in sorunu değil, bence bütün eğitimcilerin, akademik dünyanın sorunudur.Bizim yeni kuşakların dili ve üslubunu anlayabilmek ve onlarla iletişimkurabilmek için daha büyük çaba ve gayretlere ihtiyacımız var.

“Türkiye’deki bütün inanç kesimleri, hiçbir ötekileşme yaşamadan özgürce kendilerini ifade etme hakkına sahiptir…”

Biz Diyanet olarak Türkiye’debütün inanç kesimlerinin özgürce kendi inançlarını yaşamaları, kendidüzenlerini, değerlerini, iyilerini gönül rahatlığıyla herkesle paylaşabilecekbir ortama sahip olabilmeleri için büyük çaba içindeyiz. Buna önem veriyoruz. Buradaherhangi bir inanç unsurunu tek başına kastetmiyorum. Ortak tarihimizin enbüyük emaneti olarak gördüğüm gayrı Müslim dini azınlıklar dâhil Türkiye’dekibütün inanç kesimleri kendi tarihlerinde ve kültürlerinde var olan değerleriylehiçbir ötekileşme yaşamadan özgürce kendilerini ifade etme hakkına sahip olduklarınıher zaman söylüyoruz. Bundan sonrada söylemeye devam edeceğiz. Bunu söylerkende hem çağdaş hukuk açısından bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Hem de biziminancımız, tarihimiz, kültürümüz, medeniyetimiz bize bunu emrediyor. Bundan yüzsene önce Batıda farklı dinleri, inançları, mabetleri yan yana göremezdiniz. Amabiz 5-6 asır önce bu topraklarda farklı dinlerle, inançlarla birlikteyaşayabilmişiz ve bunu da bir ahlak ve hukuk temeline oturtmuşuz.

“İnanç unsurları üzerinden teolojik tartışmalar başlatmak doğrudeğildir…”

Hiçbir teolojik tartışmayagirmeden herhangi bir inanç unsuru kendisini nasıl tanımlıyorsa, kendisininasıl kabul ediyorsa o şekilde değerlendirilir. Elbette bunun doğruları veyanlışları olacaktır ancak o doğrular ve yanlışlar akademisyenler tarafından ilmiplatformlarda tartışılmalıdır. Herhangi bir inanç unsuru kendisini nasıltanımlıyorsa, içinde inancın gereklerini yerine getirmek için toplandıkları mekânlarane ad veriliyorsa, orada icra edilen hususları nasıl adlandırıyorsa öylecedeğerlendirilir. Bunun üzerindenteolojik tartışmalar başlatmak, birbirimizi tanımlamaya kalkışmamız doğrudeğildir. Bu ülkede Sünni vatandaşımız kendi Sünniliğini, Alevi vatandaşımızkendi Aleviliğini yaşasın. Varsa bir ateist arkadaşımız o da kendi değerlerini,kendi arayışını kendisi temellendirsin. Bunun üzerinden bir teolojiktartışmalar başlatıp birbirimizi üzmemiz doğru değildir.

“Sanal mecralarda bir din savaşı başlatmayı çok tehlikeli buluyorum…”

Sanal mecralarda bir din savaşıbaşlatmayı çok tehlikeli buluyorum. Zaten sanal mecralar başlı başına bilgibakımından büyük sorunlar içeriyor. Sanal mecralardaki bilgi konusunu bütündünyanın ciddiyetle ele alması gerekiyor. Sanal mecralar ile hakikat dünyasıarasındaki ilişki zaten sorunlu bir ilişki. Ama sanal mecralarda bir küfürleşmeve bir inanç savaşı başlatmayı çok tehlikeli buluyorum. Bunu çağdaş moderninsana yakışan hiçbir tarafı yoktur. Sanal ortamda da olsa milyonlarca insanındeğerleri, inançları dikkate alınmalıdır. Eline klavyeyi alan herhangi birinsan, karşısındaki insanın yüce bildiği, kutsal bildiği değerleri dikkatealarak o kelimeleri yazmalıdır. Aksi takdirde gerçekten çok büyük yanlışlıklarortaya çıkar.

“Diyanet İşleri Başkanlığının dini ve ilmi bakımdan özerk bir kamu tüzelkişiliğe kavuşması gerekiyor…”

Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye’dekivarlığı, bizim kendi araştırmalarımıza göre yüzde 90 civarında halkımızınkabulüne mazhar olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı bir kamu kurumudur amasivil ayağı hem yurt içinde hem de dünyada giderek güçlenmektedir. Diyanetİşleri Başkanlığının bugün hizmet yürüttüğü camileri, müftülük binalarını, Kurankurslarını halk yapmıştır. Dünyada bir kamu kurumu olup ta sivil tabanı bukadar güçlü olan başka bir kurumun varlığını bilmiyorum. Ama bu şekilde yolunadevam etmesi mümkün değildir. Diyanet İşleri Başkanlığının dini ve ilmibakımdan özerk bir kamu tüzel kişiliğe kavuşması gerekiyor.

“Diyanet İşleri Başkanlığı her türlü vesayete kapalı olmak zorundadır…”

Hiçbir vesayete açık olmayacakşekilde kendi ürettiği doğru bilgiyi halkla özgürce paylaşan bir kurumolmalıdır. Bu, şu ana kadar özerk hareket etmiyor anlamına gelmez. Şahıslaraidarelere yönetimlere bağlı kalmaksızın her türlü vesayete kapalı olarak, dahaözerk bir kuruluş olarak yoluna devam etmesinin daha doğru olduğunudüşünüyorum.

“Medya Organları kendi bünyelerinde bir dini danışman bulundurmalıdır…”

Önceki yıllarda Ramazanları,sabahlara kadar çok da faydalı olmayan dini tartışmalarla geçirdiğimiz oldu. Halaolmamız gereken yerde değiliz. Medya organlarımızın artık bir dini danışmanaihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Din gibi ciddi bir konuda din uzmanlarının medyaiçerisinde olmamasını bir eksiklik olarak görüyorum. Yabancı medya organlarınındini temsilcileri vardır. Üstelik sadece genel olarak bütün dinlere bakantemsilcileri yoktur. Katolik temsilcisi, ortodoks temsilcisi, protestantemsilcisi ve İslam temsilcisi ayrıdır. Ülkemizde gerek görsel medyamızda,gerek yazılı medyamızda İslam dinini ve diğer dinleri çok iyi bilen uzmanlaşmıştemsilcilerin bulunmasının doğru olacağını düşünüyorum. Ramazan’daki iftar vesahur programları konusunda önümüzdeki yıllarda sadece duygulara değilduygularla birlikte akla da hitap eden, daha eğitici ve öğretici programlaradönüşmesi için, bu yönde emek sarf eden bütün arkadaşlarımızla birlikte ortakbir çalışma yapmayı düşünüyoruz.

 

 



Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.