DEĞİŞEN VE DEĞİŞTİREN İNSANDIR
Lise yıllarında öğretmenlerimiz okulun bir köşesine bilindik adıyla “Ping-pong” masası koydurmuşlardı. Ders saatleri dışında, okul tatilken bile masa tenisi oynamaya giderdik. Kural şuydu; 1- topu kıran yeni top alır, 2- herkes raketini kendi getirir. Kısa sürede birçok kişi masa tenisine merak duydu, oyunlarını geliştirdi. Önce kendi aramızda, sonra mahalle ve diğer okul öğrencileri maçlar yapmaya başladık. Çok iyi oynayanların maçları seyredilir oldu. Ortası çatlak, suntadan boyanmış bir masa bir kuşağın Ping-Pong öğrenmesine vesile oldu.
Yapılan her yatırım, sunulan tüm hizmetler insanların üzerinde inanılmaz etkiler yaratmaktadır.Teknik liseyi yatılı olarak Kayseri de okudum. Öğrencilerin her birinin spora ve sanata yönelmeleri için öğretmenlerin telkinleri olurdu. O yıllarda Kayseri’de bulunan “şehir tiyatrosuna” her ay bir oyun gelirdi.Televizyon olmadığı dönemlerde gazete ve dergilerde resmini görüp, radyoda sesini duyduğunuz Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner, Yıldız-Müşfik Kenter’leri Kayseri Şehir tiyatrosunda canlı görmek, oyunlarını izlemek duygusunu bir düşünsenize.
“Tiyatroya gitmelisiniz çocuklar, giderken kıyafetleriniz düzgün olmalı, oyun başlamadan yerinize oturmalısınız; çünkü başladığında sinema gibi içeriye giremezsiniz. Orada konuşulmaz, kabuklu yemiş yenilmez.” derdi hocamız.
Beden eğitimi öğretmenimiz ilk iki hafta da kimin ne kabiliyeti var keşfetmiş, okul takımında değerlendirilecek kişileri belirlemiş olurdu.. Güreş, halter, boks dallarında milli sporcuları olan bir okulduk. Düşünün okul futbol takımının tamamı amatör kümede top koşturuyordu. İkinci ligde oynayan Kayserispor’un kadrosunda, genç takımında yer alan arkadaşlarımız vardı.
Bütün bunlar ilgilenmeye, telkinlerde bulunmaya, karşılıklı sevmeye, saymaya, alıcı olmaya bağlı şeylerdi.
Bugün şartlar böyle mi derseniz; ben şartların imkânlar açısından pozitif anlamda çok değişmesine karşın, maddeleştiğini, yapaylaştığını, samimiyet kalibresinin yetersiz olduğunu düşünüyorum.
Çocuklar değişti, aileler değişti, ekonomik şartlar değişti, şehir yaşantısı değişti. Meraklısına, yeteneklisine gönüllü ders veren, bir hamam işletmecisinin oğlunu, “Hammamizade Dede Efendi” gibi birini yetiştiren “Uncuzade Mehmet Efendiler”, dini ve din dışı müziği öğreten Sadettin Kaynak gibi muhteşem bir bestekarı yetiştiren, spor, sanat adamları çıkaracak hocalar yok denecek kadar az artık.
Türkü söyleyen inşaat işçisini tesadüfen yoldan geçerken dinleyen gazino sahibinin bir ses sanatçısı çıkartması, sürüsünden kaçan keçiyi kovalayan küçük çobanın hızını fark eden antrenörün bir futbol yıldızı yetiştirmesi tesadüf olduğu gibi, bir çok şeyi tesadüfler bulup çıkarıyor.
Bugün, insanlarımızın kabiliyetlerini ortaya çıkartmamız için, sporu, sanatı, kültürü ihya edebilmemiz için; amatör ruh taşıyan hocalara, alıcı makamında öğrencilere, Çocukları ile ilgilenecek, eğitim verenlerle işbirliği yapacak, hırstan arınmış velilere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Sosyal ve kültürel hassasiyet taşıyan şehirlerde hazırlanan imkanlardan mutlaka yararlanıcılar çıkacaktır.Havuzyaparsanız yüzme bilmeyen kalmaz. Spor sahaları yaparsanız orada oynayan, enerjisini boşaltan, kabiliyetini geliştirenler çıkar.Şu ücretli bisikletlerin konması bile kent insanının oturduğu kenti tanımasına sebep oldu.Spor aletleri konması ev kadınlarımıza spor yapmayı öğretti.Belediyelerin açtığı “Meslek Edindirme Kursları” insan becerileri ve kişisel gelişimleri üzerinde inanılmaz katkılar elde ettiler. Bir de cazip hale getirilmiş kütüphaneleri açar, insanları okuma alışkanlığı kazandırırsak gelecek kuşaklar için büyük hizmet etmiş oluruz. Bütün bunlar çok güzel şeylerdir; ama sizin 300 bin nüfustan bizi yenecek yetenekte milli takım çıkartan İzlanda, veya Hollanda olmanız için yeterli değildir. Ya da Fazıl Say, Naim Süleymanoğlu gibi isimler çıkartmanızı sağlamaz. Her şey insan için. En güzel, en karlı yatırım insanadır. Bir insan dünyayı değiştirir. Huzurlu bir dünya, ancak iyi insan ve onları yetiştiren yürekli insanlarla mümkündür.
Sevgiyle Kalın.