ESKİ BİNALAR KORKUTUYOR !
17 AĞUSTOS 1999'daki büyük depremin merkez üssü Gölcük Belediye Başkanı Mehmet Ellibeş, "Depremden önce var olan bina stoklarıyla ilgili bir korkumuz var. Olası bir depremde, depremden önce var olan bu binaların önemli bir kısmının tekrar hasar göreceği hususunda tereddütlerimiz var" dedi.
17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de meydana gelen Richter Ölçeği'ne göre 7.4 büyüklüğündeki deprem Marmara Bölgesi'ni sarsarken, 17 bin 480 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı. 285 bin 211 ev yıkılırken, 42 bin 902 işyeri hasar gördü. Depremin merkez üssü Gölcük depremden sonra toparlanırken, depremden önce var olan binaların olası bir depremde ayakta kalıp kalmayacağının endişesi yaşanıyor. Gölcük Belediye Başkanı Mehmet Ellibeş, depremden önce var olan binaların olası bir depremde önemli bir kısmının hasar görebeliceğini kaydererek, şunları söyledi:
"Bizim önemli bir hususu paylaşmamız gerekiyor. Depremden önce var olan bina stoklarıyla ilgili bir korkumuz var. Olası bir yeni depremde, depremden önce var olan binaların nasıl bir sonuçla karşılaşacağı meçhul. Önemli bir kısmının tekrar hasar göreceği hususunda bir tereddütlerimiz var. O nedenle biz kentsel dönüşümün çok ivedilikle, hızlı bir şekilde Gölcük'te uygulanmasını arzu ediyoruz ve bu hususta adımlarımızı atıyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ve TOKİ ile birlikte bu projeyi başlattık. Halkımızın da bu noktada samimi bir irade ortaya koyarak bu çalışmalara destek vermesiyle birlikte inşallah Gölcük gelecekte daha korkusuz, daha huzurlu ve daha mutlu yaşanacak bir kent haline gelecektir."
17 AĞUSTOS YENİ BİR BAŞLANGIÇ
17 Ağustos'un bir milat olduğunu söyleyen Ellibeş, "17 Ağustos bizim için yeni bir başlangıç. Asrın felaketi olarak ifade edilen ki gerçekten öyleydi depremin merkez üssü Gölcük. Deprem sonrası Gölcük alt yapısı, üst yapısı, sosyal, kültürel, spor, sanat ve eğitim tesisleriyle yerle bir olmuş, belli bölgeleri 2 metreye varan çökmelerle karşı karşıya kalmıştı. O günlerde bizler Gölcük'te yaşayan insanlar tekrar hayata nasıl bağlanırız, geleceğe nasıl umutla bakarızın arayışı içerisindeydik. Depremi yaşadıktan sonra da Gölcük merkez üssü olduğunu da depremin ilk günleri anlatamadık. Biz burada Yalova, Sakarya, İstanbul'dan gelen yardımların o taraftan tutulduğu kesildiği Gölcük'ün çanakta yalnız kaldığı günleri yaşadık" diye konuştu.
GÖLCÜK YARALARINI SARDI
O günlerden bugünlere gelme noktasında çok çaba ve gayret sarf edildiğini ifade eden Ellibeş konuşmasına şöyle devam etti: "Tabir yerindeyse depremin enkazından filiz gibi yeniden Gölcük'ün doğması adına yeniden yapılanma sürecini başlattık. Bu süreç öyle kolay olmadı. Öncelikle sorunlarımızın giderilmesi noktasında el ele kol kola hükümetimizin, devletimizin ve vatandaşlarımız ile hem yurt içi ve hem yurt dışından gelen desteklerle çalışmalarımızı yürüttük. Günlük yaşamın aksamadan sürdüğü, ciddi bir eksikliğin kalmadığı sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir kent haline gelmiş durumdayız. Ağır hasarlı binalar yıkıldı. Orta hasarlı binalar da o günkü mevzuat çerçevesinde güçlendirme projeleri yapılarak güçlendirilerek yeniden iskana açıldı. Az hasarlı binalar zaten ciddi bir problemleri olmayan binalardı, vatandaşlarımızın huzurlu oturabileceği bir hale dönüştürüldü. Bugün itibariyle Gölcük ciddi anlamda yaralarını sardı."
3 ÇOCUĞU ENKAZ ALTINDA KALARAK ÖLDÜ
17 Ağustos 1999 depremini yaşayan depremzedelerden 5 çocuk babası Ahmet Metin Seslikaya, deprem gecesi kıyametin koptuğunu düşündüğünü, 15 yaşındaki oğlu Ali Rıza, kızları 14 yaşındaki Aysel ve 8 aylık olan Bahar'ın enkazda kalarak öldüklerini, yaşadığı apartmanda 12 kişinin enkaz altında kalarak hayatlarını kaybettiğini söyledi. Depremde enkaz altında ayağının sıkıştığını söyleyen Ahmet Metin Seslikaya, "Deprem durunca hareket etmeye çalıştım ama ayağım sıkışmıştı ve kafamı betona çarptım, kafamın üzerinde beton vardı. Betonların arasından kafamı kaldırıp yıldızları gördüm. Yanımdaki oda çocuk odasıydı. Çocuklarımdan birinin ayakta durduğunu gördüm ama onun da ayağı sıkışmıştı. Kaldırıp bir betonun üzerine oturttum onu. Diğer odada da büyük kızım, en küçük kızım, eşim ve şu anda sağ olan diğer kızım vardı. O zaman 8 aylık olan kızım Bahar'ın ağlama sesini duyunca oraya yöneldim. Kızım Bahar, annesinin altına sıkışmıştı ve ağlıyordu. Enkazın yaklaşık 1.5 metre aşağısındaydılar. Kanepe ile beton onları sıkıştırmıştı. Yanlarına inip kızımı annesinin altından çıkarmaya çalıştım, çok şiddetli ağlıyordu. Annesi de, 'Çocuk kopacak, çekme' diye bağırıyordu. Kanepeden ve beton kirişten onları çıkaramadım, çok şiddetli sıkışmışlardı. Dışarı çıkıp çekiç aramaya başladım. Çekiç ve kalın borular buldum. Annesi de o sırada yukarıdan kızımızın yüzüne dökülen alçı ve tozları temizliyordu. Sonra birden Bahar'ın sesi kesildi ve öldü" dedi.
Ahmet Metin Seslikaya eve gelen akrabaların yardımıyla kirişi kırarak eşi ve çocuklarını sıkıştığı yerden kurtardığını belirterek, şöyle konuştu: "Eşime en büyük oğlum Ali'yi sordum. Diğer oğlum Halil zaten sağdı. Eşim bana Ali'nin diğer odada olduğunu söyledi. O odanın olduğu tarafa yöneldim. Ali'nin üzerinde beton yoktu ama tuğla parçaları vardı. Tuğlaları eşerek onu aramaya başladım. O sırada duvarın betonu üzerimize düştü. Tuğla parçalarını eşeleyip Ali'yi buldum ve çekip yukarı çıkardım onu ama o sırada ölmüştü. Güneş yeni doğmaya başlayınca evdeki herkesi enkazdan çıkarıp Gölcük Devlet Hastanesi'ne gittik. Hastanenin bahçesi ve koridorları tamamen dolmuştu. Basacak yer yoktu. Yaralısını kapan can havliyle oraya getirmişti. Kimi ölü, kimi yaralıydı. Ölen çocuklarımı bir yere dizdiler. Eşime ise serum takıldı ve yer olmadığı için bahçede bir ağacın oraya çıktık. Arkadaşımın aracıyla eşimi Askeri Hastane'ye götürdük. Ama orası hastaneden daha kalabalıktı. Daha vahim bir manzara vardı. Kimi ölmüş, kimi yaralı, kimin ayakları ters dönmüştü. Hastalar gemilere yüklenerek İstanbul'daki hastanelere götürülüyordu" diye konuştu.