SEVGİ EMEK İSTER
1980 yıllarında gençler arasında yapılan bir anket çalışmasında sorulan soru:
Geleceğiniz için en çok istediğiniz üç şey nedir?
İlk verilen cevap; “iyi bir eğitim almak” şeklinde olmuş.
Diğer cevaplarda ikinci sırayı SEVGİ, üçüncü sırayı ise PARA almış.
Yaklaşık kırk yıl sonra bugünün gençlerine sorduklarında ise; PARA birinci sırada yer alıyormuş. İstikbalinizi nasıl kazanmak istersiniz şeklindeki soruya; mirastan ve şans oyunlarından bahsedenlerin sayısı azımsanmayacak oranda çokmuş.
Kırk yıl sonra gençlerin gündeminde sevgi yok…
Gelecekle ilgili planları yok…
Kendileri için projeleri yok…
Sevginin adının yeni kuşaklarca hiç anılmıyor olması çok şaşırtıcı ve üzücü değil mi?
Ben son yıllarda sevgi kavramının ortadan kalktığını, gözüken sevginin sanal ve sağlıksız bir sevgiden ibaret olduğunu söyler dururum.
Oysa yanılmayı ne kadar isterdim…
Hızla sanayileşmiş toplumlarda, kentlerin nüfusunun giderek daha da yoğunlaştığı gerçeğinden hareketle, mevcut sorunlar, küreselleşmenin getirdiği tehditlerle birleşince ortaya çıkan manzara endişe verici boyutlara ulaşıyor.
Biz, oluşan sorunları yok Y kuşağı özellikleridir, yok Z kuşağı davranışlarıdır gibi gerekçelerle geçiştiremeyiz. Toplum sorunlarına kendi içinde çare üretmek zorundadır.
Kendi İMMÜN sistemini harekete geçirmek gibi. Peki, bizler ne yapacağız?
Her şeye seyirci kalır, boş vakitlerimizi maçların, dizilerin, saçma sapan TV programlarına ayırır, adeta esiri olursak, gönüllü çalışmalar içinde yer almaz bencillik edersek; bir gün sokaklarda gezemeyiz. 70 yaşında adama otobüste, metro da yer verilmediği bir yana, onu tartaklanması bile doğal hale gelir. Annesini döven, babasını bıçaklayan, evladına tacizde bulunan nesiller ürer gider.
Aile bağları, toplumsal değerlerimiz, insan sevgisi, vatan-millet sevgisi taşıma yerine; uyuşturucu ve teknolojik bağımlılıklar, sorumsuzca ve hedefsizce bir yaşam, ihtiyaçları emeksiz elde etme alışkanlığı, başarma ve üretme duygularından yoksunluk hali, inanç eksikliği, edep haya aşınmışlığı, utanma fakirliği ile donatılmış bireyler giderek artıyorsa vah halimize demek çıkış yolu değildir.
Müge ANLI programlarında yüzümüz kızararak izlediğimiz vakalar da kendiliğinden olan şeyler değildir.
Bu işler sadece devletin el atmasıyla onarılacak işler hiç değildir.
Eskisi gibi mahallede sözü dinlenen aksakallılar, ağır ağabeyler de kalmadı zaten. Oto kontrol ve mahalle baskıları yok artık. Velhasıl gidişatımız oldukça vahim.
Yöneticiler, Kurumlar, Sivil Toplu, Gönüllü bireyler inisiyatif almak durumundadırlar. Hep birlikte taşın altına elimizi koymalıyız.
Sorunları konuşmadığımız için çözüm yollarını zaten arayamıyoruz.
Okullar da anne-baba eğitimleri başlamalı, spor, müzik vs gibi genç ve çocuklar için açılan kurslarda eğitim uzmanları eğitici, öğretici özellikleri yanında örnek davranışları ile öğrencilerine etkili olabilmeli. Sosyal sorumluluk projeleri artırılmalı ve gençler bu projelerde rol almalı. Diyanet, Milli eğitim genç kuşakların ruhuna hitap edecek, onları kazanacak projeler üretmeli, etkinlikler yapmalı. Sevgiyi sadece karşı cinsi sevmek şeklinde algılamanın ötesinde bütün evrensel değerleri ile içselleştirecek bir nesil için top yekun harekete geçmeli. Her kent kendi çapında bir şeyler yapmalı.
Aşk emek istese de, gerçek aşk sevgisiz olmaz ki.
En başta sevgi emek ister. Ozan ne güzel söylemiş:
Gönüle hicran yazıldı
Sevgiye mezar kazıldı
İki damla yaş süzüldü
Gözlerimin pınarından.
SEVMEK-İMAN ETMEK-CENNETE GİRMEK üçgenini unutmayalım.
Sevgi ile kötülükler bir arada barınamaz.
Bu toplumsal illetten ancak sevgiyi yayarak derman bulabiliriz.
Dostlarım, sevgi pınarlarınız çağlayan olsun ve bütün sevgi güneşleri TÜRKİYE'MİN üzerine doğsun.
Sevgiyle kalın.