TÜRKİYE PANORAMASI
Savaşlardan çıkmış bir ülke…
Türkiye Cumhuriyet yeni kurulmuş. Devletin yapısında önemli değişiklikler yapılmış. İnkılaplar yapılmış. Toplumun adaptasyonu sürecine ihtiyaç duyulurken kimi nalına, kimi mıhına vurmuş. Açlık, yoksulluk, hastalık ve hatta kıtlıklar, siyasi itişip kakışmalar, askeri darbeler, muhtıralar, terör filan derken; zaman su misali akıp geçti ve imbiklerden süzülerek bugünler geldik.
Doğası gereği her dönemin siyaseti ve yöneticileri eleştirilebilir. Bugün geldiğimiz noktadan geriye doğru baktığımızda bir çok şeyin inanılmaz biçimde değiştiğini görüyoruz.
Ülkemizin gelişme ve kalkınma ibresinin daima yukarı yönde olduğunu fark ediyoruz.
Şehirde doğup büyüdüm; ama evimize elektrik ve suyun alındığı günü hatırlıyorum. Gaz lambasının şişesini akşam yemeğini hazırlamış annemin ve komşu kadınların kapı önünde laflarken beyaz bir tülbent ile parlattıklarını hatırlıyorum. Bakkaldan aydınlanma ve gaz ocağında yemek pişirilmesi için gaz yağı, gaz ocağını ısıtabilmek için ağzı mantarlı rakı şişesine ispirto aldığımı hatırlıyorum.
Grip yada nezle olduğumuzda, boğulurcasına öksürürken annemizin: sırtımıza bez koyarak “Yorganı kafana çek terlersen geçer” dediğini hatırlıyorum. Sızlayan azı dişimin mahallenin dişçisi “Kirli Meryem teyze” tarafından gerçekten paslı bir kerpetenle çekildiğini hatırlıyorum. Fırından ekmek alan evlerin kadınları beceriksiz sayılırdı.
Saç tıraşımız geldiğinde, kafayı sıfır numaraya vurmasını için babamızın berberi tembihlediğini, ayakkabı alınırken en az bir numara büyük alındığını. Fırından alınan francalanın pastadan bir farkının olmadığını, bırakalım tropikal meyveleri, pazarda, manav tezgâhlarında MUZ adında bir meyve görmediğimi hatırlıyorum.
Tahtadan yapılmış adeta küçük bir sandığa benzer okul çantamın akşam evde çalışma masam olduğunu, okuldan eve geldiğimde annem bağda bahçedeyse ahırımızdaki hayvanların yemini vermenin benim görevim olduğunu hatırlıyorum.
Orta okula başlarken, babamın ayakkabımı ikinci el kunduracıdan aldığını, ilk kravatımı, tahsil için köylerinden şehre gelip ailelerinin birkaç çocuğa tuttuğu evlerden Ortaokul- liseye devam eden bir ağabeyimize bağlattığım dün gibi gözlerimin önünde. Bağlayışına nasıl dikkat ettiysem şimdi bile kravatımı o stilde bağlıyorum.
Evde telefonumuz olsun deseniz 7-10 yıldan önce sıranız gelmezdi.
Şehirlerarası telefon görüşmesi için saatlerce beklenirdi.
Devlet hastanesinde toplam üç doktorumuz vardı.
Devlet dairelerinde bir işi olduğunda, babalarımızın memurun karşısında şapkasını çıkartmış, hazır olda durduğuna bugün hala içim yanar.
Uçağa binmeyi, havaalanını Türk filmlerinde Türkan ŞORAY Ediz HUN ile görürdük.
1960-70 li yıllarda, yaşadığınız şehrin dışına çıkmak sanki Avrupa, Amerika ya gitmek gibi bir şeydi. Koca şehirde iki otobüs, üç kamyon, dört taksi vardı.
Yıllar sonra görevimiz gereği yurt dışına çıktığımız zamanlarda raflarda ne görsek Türkiye de yoktu. Otoban, Metro, markalı otomobiller, renkli televizyonlar, otomatik çamaşır makinaları ve gördüğümüz birçok şey ülkemizde yoktu.
Okul yıllarında şunları duyardık; burası Türkiye, Avrupalı ne yaparsa iyisini yapar. Asılsan bile İngiliz ipiyle asıl. Toplu iğne bile yapamayız kardeşim. Bizden bir nane olmaz.
Sporda sadece Güreşçilerimizin başarılarını bilirdik.
Avrupa maçlarında neredeyse beraberlik ya da 1-0 lık yenilgilere sevinirdik.
Buraya gelen turistleri adeta başka alemlerden gelmiş yaratıklar gibi seyrederdik.
Bugün dünyanın en fakir bölgelerine gittiğimiz ülkelerin vatandaşlarında bile o günlerde bizim yaşadığımız ezikliği görmüyorum.
O zamanlarda beşinci kol faaliyeti bir çalışma sanki toplumu aşağıladı durdu.
Şehrin Valisi caddeden geçerken, dükkânı önünde oturan esnaf ayağa kalkmadığı için arabasından inip fırça attığını anlatırlardı büyüklerimiz.
Daha birçok şey yazılabilir.
Bu anlattıklarım. ok değil elli yıl öncesi Türkiye’sinden bir panorama.
Bugün de eksiklerimiz, eleştireceğimiz yönlerimiz yok değil.
Ama yaşam konforumuzda, bakış açımızda, öz güvenimizde çok önemli değişiklikler oldu.
Yabancı dili olmadığı halde, çantasında ihraç edeceği malın numunesi ile yurt dışına giden iş insanımızı gördüm ben.
Sporcularımız, sanatçılarımız, bilim insanlarımızın, Uluslararası alanda başarılı olduklarını, artık dünya ölçeğinde üst sıralarda yer aldıklarını görüyoruz.
Elbette yol alan her şey bir mukavemetle karşılaşır; bu sürtünme engeli olur, yer çekimi engeli olur ya da başka engeller olabilir. Sizdeki enerji, güç, kuvvet, azim onları yenecek seviyede olduğu sürece yol almanızı hiçbir şey engelleyemez.
İnancınız varsa imkanların sıraya gireceğini unutmamak gerekir.
Türkiye de , dünya da hızla değişiyor.
Küresel tuzaklara düşmeden bir ve beraber olarak biz bu tempoya ayak uydurmalı, geleceğin Türkiye’sini inşa etmek için çok çalışmalıyız çooook.
Sevgiyle kalın.