KASIMOĞLU ''20 YIL SONRA 17 AĞUSTOS ''
Asrın felaketi diye nitelendirdiğimiz, Gölcük merkezli 17 ağustos depremi üzerinden 20 yıl geçti. 7.4 şiddetindeki deprem bölgede yaşayan on binlerce insanın ölümüne, yaralanmasına yol açarken, yüz binlerce insan
evini, işini kaybetmiştir.
Deprem anındaki bağırışlar, çığlıklar,ağlaşmalar, koşuşturmalar,çaresizlik, şaşkınlık, istem dışı davranış ve korkular unutulmuş, acılar geçmiş gibi bir hal var. San ki bunları yaşamamış gibi davranıyoruz. Bilim ve teknolojiyi doğaya hakim olmak için kullanmıyoruz. Gerekli önlemleri almıyoruz. Çarpık ve düzensiz kentleşme devam ediyor. Sanayi tesislerini ve yerleşim alanlarını tarım alanlarında kuruyoruz. Sosyal donatılardan ve güvenlikten yoksun kentler oluşturuyoruz. Göç ve nüfus artışlarının önüne bir türlü geçemiyoruz. Bu yapılaşmalarla kentlere sığamaz olduk. Yeni yollar yapılması var olanların genişletilmesine karşın trafik ve park sorunları yaşıyoruz. Kalıcı çözümlerden yoksun köprülü geçişler trafiği rahatlatmıyor. Kentlerin içinden şehirler arası geçişler kaldırılmadıkça, şehir dışına çevre yolları yapılmadıkça kalıcı çözüm üretmek mümkün değil. Kent içinde ana yollar üzerinde yeni hastaneler yapılıyor olması sorunu dahada katmerleştiriyor.
Kendimizde kirazı, elması, fındığı ve ayvası ile ünlü ve adlarıyla yapılan meyva festivalleri yapılamaz oldu. Kirazlı yalıda kiraz, ihsaniye de elma, Değirmendere de fındık, Eşme de ayva bahçeleri yok artık. Bu verimli tarım arazilerin neredeyse tamamına yakını imara açılmış durumda.
Bilindiği üzere deprem anında petrol rafinerisinde çıkan yangınla, başka kimyasal fabrikalara yansıma ihtimali üzerine donanma gemileri acilen körfezi terk etmişti. Şimdilerde ise söz konusu refineride lav ve duman püskürten baca sayısı artmış, nakli gerekirken kapasitesi arttırılmıştır. Limanların özelleştirilmesi ile körfezin her iki yakasına özel limanlar yapılmış, yeni tersaneler ilave edilmiştir. Deprem gerçeği gözetilmeksizin çarpık yapılaşmalara gidilmiştir.
Öte yandan her ne kadar bir takım iyileştirmeler olsa da bilimsel gerçeklere uygun ve deprem ihtimali düşünülerek zorunlu teknolojilerin kullanılması ile konutlar üretildiği söylenemez. İlgili yönetmeliklerde sıkça değişiklikler yapılıyor olması tezimizi güçlendirmekte, şüphe duymamıza neden olmaktadır. Beton üretim santralleri kaliteli agrega yerine, yakın mesafelerden killi ve temiz olmayan malzeme (kum, çakıl) kullanmakta, ucuz, kaliteden yoksun ve yetersiz kimyasal katkı malzemeleri kullanmaktadır. İstenilen kalitede beton üretilmediği için, yaş numuneler yanında binalardan çokça kuru numuneler (karot) alınmaktadır. Yapı denetim firması, laboratuvar ve yapımcı firmanın ortak denetimi gerçekte var olan değerlerle oynamayı engellemiştir. Böyle olunca beton firmalarına ek mali yükler geleceği için daha kaliteli beton üretmeye mecbur edilecektir. Yeter ki bu nedenle artan maliyetler tüketicilere yansıtılmasın.
Doktorluk yapmak için diploma, sürücü olmak için ehliyet sahibi olmak, tercümanlık yapmak için dil bilmek gerekir. Müteahhit olmak için diplomaya ya da bilgi birikimine ihtiyaç duyulmamaktadır, inşaat yapabilecek sermayeye sahip, her hangi bir meslek sahibi (berber, kasap, rençper gibi) birileri inşaatçı olabilir. Oysa çağdaş ülkelerde eğitimini görmemişse, sertifikası yoksa hiç kimseye temizlik dahi yaptırılamaz. Bu durum konut inşasına verdiğimiz önemi göstermeye yeter diye düşünüyorum. Belediyelerde, imar müdürlüklerinde mutlak çevre mühendisleri istihdam edilmelidir. Uzmanlarınca yapılan tekniğine uygun şehir planları, belediye meclislerinde rant sağlamaya yönelik değişikliğe uğramasının mutlak önüne geçilmelidir. Bu yapılmadıkça yapı yasaklı alanlar, tarım arazileri, dolgu alanları, eğiminden dolayı yapılaşmaya uygun olmayan alanları imara açmanın önüne geçilemeyecektir. İmar planında ve yönetmelikte belirtilen kat sınırlamasına uyulmadan, arazi eğimi, çatı açısı, piyes aralığı, kalkan duvar, bodrum, garaj denilerek, bahaneler uydurarak ilave katlar inşa edilmekte ve bu katlar iskana açılmaktadır. Deprem anında toplanma yeri olan yerler bir şekilde yok edilmektedir. Yasa, yönetmeliklere uymayan yapılaşmalara son verilmelidir. Arsa bazında plan değişikliklerine izin verilmemelidir. Sosyal donatı hesabı yapılmaksızın, rant amaçlı lejant değişiklikleri engellenmelidir.
Özetlemek gerekirse 99 depreminden gerekli dersi alamadık, depremin olumsuz etkilerinden korunmak için yapılması gerekenleri yapmadık. 20. yılın sonunda ölenlerimiz adına mevlüt ve fatiha okumayı ve onları yılda bir kez anmayı yeterli gördük, alışkanlık haline getirdik. oysa deprem kapımızda, geçici heves, mal edinme, mülk sahibi olma gibi ilkel düşüncelerimiz, can ve mal güvenliğimizi sağlamayacağı aşikardır diye düşünüyorum.
Herkesi tehlikenin büyüklüğü karşısında duyarlı olmaya ve önlemler almaya davet ediyorum...