NÖRALTERAPİ MİGREN AĞRILARINA İYİ GELİYOR
Nedene yönelik ve bütüncül yaklaşım ile uygulanan nöralterapi tedavisi, yaşam kalitesini etkileyen migren hastalığında başarı şansını artırıyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Algoloji (Ağrı) Bölümü’nden Uz. Dr. Ebru Önöz, migren ağrılarında uygulanan nöralterapi yöntemi hakkında bilgi verdi.
Ayda 4-5 migren atağı yaşanabiliyor
Baş ağrısı, migrenin belirtilerinden sadece biridir. Tüm baş ağrıları da migren değildir. Migren şikayeti yaşayan birçok hastaya yapılan tetkikler sonucunda migren dışı durumlar da saptanabilmektedir. Migrenin tam olarak nedeni halen ortaya konulmamış olsa da beyin kan damarları ve beynin sinir iletimindeki kimyasal madde değişiklikleri sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Migren hastalarının birçoğu ayda en az 4-5 atak geçirebilmektedir. Migren atakları kimi zaman 4-72 saat kadar sürebilmektedir.
Migrenin habercisi “Aura”
Migrenin habercisi aura, migren baş ağrısından önce ortaya çıkan nörolojik kayıpları ifade eder. Eğer migren ataklarından önce aura, kusma ve görme problemleri gibi belirtiler görülmüyorsa bu basit migrendir. Basit migren daha çok kadınlarda görülmektedir. Bu migren tipinde tek ya da iki taraflı baş ağrıları mevcuttur.
Migren psikolojiyi de olumsuz etkiliyor
Aura, kusma, görme problemleri ile başlayan ve genelde tek taraflı bir baş ağrısı seklinde devam eden klasik migren ise yüzde 10 kadar hastada gözlenmektedir. Bu migren türünde ilk atak genelde 40 yaş sonrası başlamakta ve 2-6 saat kadar sürmektedir. Araştırmalara göre, migren ağrılarının şiddeti arttıkça, zamanla kişinin psikolojisi de olumsuz etkilenmektedir. Boyun ve omuzda sertleşme, el ve ayaklarda karıncalanma, konsantrasyon güçlüğü, konuşma güçlüğü görülebilmektedir.
Kadınlarda 3 kat daha fazla görülüyor
Çoğunlukla ataklar halinde gelen bir baş ağrısı tipi olan migren, en sık kadınlarda görülmektedir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre 3 kat daha fazladır. Özellikle adet dönemlerinde hormonal değişimden dolayı ataklar şiddetlenebilir. Bulantı kusma, ışığa ve sese hassasiyet olabilir. Genellikle tek taraflı, yoğun ve zonklayıcı tarzdadır. Kadınlardaki hormon değişikliği, migren ağrısına yol açabilen önemli bir nedendir.
Ebeveynlerinde migren varsa risk yüzde 75 artar
Migren hastalığında genetik önemli bir risk faktörüdür. Ebeveynlerinden birinde migren hastası olan bir kişinin migren hastası olma ihtimali %40’tır. Hem annesi hem babası migren hastası olan bir kişi ise %75 oranında migren şikayetleri yaşayabilmektedir.
Hamileler dahil herkese uygulanabilir bir tedavi yöntemi
1926 yılında migrenli bir hastanın tedavisi sırasında keşfedilen Nöralterapi tedavisi dünyada ve 2008 yılından itibaren Türkiye’de de uygulanan bir yöntemdir. Nöralterapi; kısa etkili lokal anesteziklerle yapılan bir iğne tedavisidir. Otonom sinir sisteminin yeniden düzenlenmesi esasına dayanmaktadır. Komplikasyonu yok denecek kadar azdır ve hamileler dahil tüm yaş gruplarına uygulanabilmektedir. Nöralterapi ve bütüncül yaklaşım migren tedavi başarı şansını yükseltmiştir. Nöralterapi, migrenin derecesine bağlı olarak tetik nokta enjeksiyonları, manuelterapi, ganglion blokajları, ilaç ve selasyon gibi kombine tedavilerle desteklenebilmektedir.
Kişiye özel bir tedavi planı belirlenmeli
Migren şikayeti yaşayan kişilerin geçmiş hikayesi incelenmeli, baş ve boyun bölge muayenesinin ardından nedene yönelik olarak kişiye özel bir tedavi planı çıkartılmaktadır. Muayene sırasında kas yapılarını incelemek gerekir. Boyun ve sırt bölgesindeki bir tetik nokta örneğin adale kasılması, kulunç girmesi de enseden başlayan, tek taraflı göz ve yüz ağrısına neden olabilir.
Hastanın su tüketimi, nasıl beslendiği, uyku düzeni, stres derecesi, çevresel şartları, gastrointestinal durumları belirlenmelidir. Çünkü fizyolojik bozukluklar da ağrının fazla algılanmasını sağladığı gibi ağrıyı tetikleyebilir. Günümüzde pek çok insan boyun ve sırt ağrısı yaşamaktadır ve bunlara ek olarak gelişen baş ağrıları da migren tanısıyla oldukça sık karıştırılmaktadır. Migren hastalığında beyin cerrahisi, nöroloji, psikiyatri, fizik tedavi bölümleri ile multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki; hastaların aslında yüzde 53’ü psikojenik faktörlere ya da hastalık sonrası gelişen psikoloji bozukluğuna bağlı olarak ağrılar çekmektedir. Bu sebepten her hastaya aynı metodu kullanmak doğru bir yaklaşım değildir.