LASTİK İŞ

ŞU GÖÇ DEDİKLERİ

Gündem 13.01.2020 - 12:26, Güncelleme: 31.05.2021 - 18:16
 

ŞU GÖÇ DEDİKLERİ

Tarih boyunca çok göç almıştır bizim Anadolu. Çünkü insanların sığındıkları, geldiklerinde misafir anlayışıyla ilgi görüp ağırlandıkları bir Türk yurdu olmuştur hep. Bizler, dini, dili, ırkı ne olursa olsun bize yönelerek, bize teveccüh ederek her gelen için kapımızı, soframızı, gönlümüzü açmışız. Esasen misafirperverlik, bu toprakların mayasında var ve özellik bize ecdadımızın mirasıdır diye düşünüyorum. Geleni buyur etmek, bir anlamda Tanrı'nın misafirini buyur etmek demektir. Göç dediğimiz şey, bir ülkeden diğer bir ülkeye çoklu olarak gidildiği, sonrasında, hukuki ve sosyal açıdan birçok değişimler yaşandığı çok yönlü bir süreçtir. Sebebi ne olursa olsun bulunduğumuz coğrafya,göç potansiyeli açısından maalesef zengin bir coğrafyadır. Ülkemizin koşullarının cazip gelmesinden dolayı, göç tehdidine ve tercihine Lübnan ve Ürdün'den daha çok muhatap olan bir konumdayız. Türkiye, 2011 yılından itibaren, Suriye iç savaşı nedeniyle belki de dünya tarihinin en büyük göçü ile karşı karşıya kalmıştır. İnanç, tarih ve hatta kan bağımızın olduğu Suriye'den gelen göçmenlere kapılarımızı açtık, insani olarak da açmak zorundaydık. Yetkililerin telaffuz ettiği rakamlara göre “Dört Milyon” Suriyelinin yaşadığı bir ülkeyiz artık. Mülteci akınına karşı ön saflarda bulunan Yerel Yönetimler, daha önceden uyarılmış olduklarından ve buna göre hazırlıklı olduklarından ilk etapta zorluk çekmediler; ancak gelenlerin sayısı on binleri aşmaya başlayınca, Hükümet desteği de olsa zorlukların, güçlüklerin, sorunların üstesinden gelebildiler. Olayın sadece ekonomik boyutu değil, onun da ötesinde sosyal risklerinin de olduğu zamanla daha iyi anlaşıldı.  Çadır kentler kuruldu, sosyal ihtiyaçlar karşılanmaya başlandı.Biz ağırlama hesapları yaparken AB ülkeleri ile özellikle Kanada, nitelikli Suriyelileri belirledi ve neredeyse ülkelerine toplayıp götürdüler.  Bu arada barınma alanlarına yerleştirdiğimiz misafirlerimiz bir süre sonra ayrılıp kendi isteklerine göre yaşayabilecekleri kentlere yerleşmeye başladılar.  Bugün itibarıyla 4 Milyon Suriye vatandaşı Türkiye'de yaşıyor dedik. Sadece İstanbul'da 550 bin mülteci yaşıyor ve bu sayı Avrupa Birliği ülkelerinin tamamının kabul ettiği mülteci sayısının toplamından daha fazla. Bu ilimizi Gaziantep 450 bin, Şanlıurfa 428 bin Suriyeli ile takip ediyor. Bir panelde Kilis Belediye Başkanı, Kilis nüfusundan daha çok Suriyeliyi barındırdıklarını söylüyordu. Kocaeli'de 57 bin Suriyeli olduğu kayıtlarda geçiyor olsa da, ben kayıt dışı sayıların daha fazla olduğu kanaatindeyim. Bu insanlar kendi memleketlerine dönerler mi? Tamamı dönmez; ama çoğunluğu kalır sanyorum! Dönmeyeceklerse, nasıl bir yol izleniyor diye sormak lazım. Suriyelilere yönelik mülteci ofisleri, dil kursları, kadınlara yönelik, çocuklara yönelik, kapasite geliştirici, meslek edinme amaçlı birçok sosyal proje üreten yerel yönetimler gördüm. Özellikle Sultanbeyli Belediyesi bana göre örnek teşkil edecek çalışmalar yapmış, yapmaya da devam ediyor. Kendi bölgesindeki mültecilerin tamamını kayıt altına almış, dernek kurmuşlar ve Emniyet ile birlikte eş güdümlü çalışarak entegrasyonu ve rehabilitasyonu sağlıyorlarmış. Araştırmaya değer bence. Yaklaşık altı ay kadar oldu; Kavaklı Mahallesi 100. Sokakta oyun oynayan 6 erkek çocuk dikkatimi çekti. Çok coşkulu, keyifli oynuyorlardı; ama dikkat edilince, içlerinden birisinin uyumsuz davrandığı, oyuna karışmak istemediği, ama sanki karışamıyor gibi acayip bir durumunun olduğu fark ettim. Çocuklara yaklaşıp oynadıkları oyunun adını sordum. Konuşmadılar. Suriyeli olduklarını sonradan anladım.. Uyumsuz ve hoyrat davranan çocuğa neden arkadaşlarınla güzel güzel oynamıyorsun dedim? Çocuk sorularıma ısrarla cevap vermeyince Türkçe bilmiyor musun? Dedim. Çocuk yine hiç konuşmadı. İçlerinden biraz yaşı büyük olanı nihayet konuştu: “Amca onun geçenlerde annesi öldü” dedi. Vallahi içim “cız” etti. Çok üzüldüğümü söyledim ve kaç kardeş olduklarını sordum. Diğer çocuk, “dört kardeşler” dedi. “Size babanız mı bakıyor?” dedim. Yine diğer çocuk cevap verdi: “Amca onun annesini, babası öldürdü.” Bana göre söz burada bitti, ben de bittim. Zaten ne diyeceğimi bilemedim.  Tamda burada insanın aklına geliyor işte; Gölcük'te 4 bin kadar mülteci var ve sayılar değişebiliyor. Yerel yönetimler ya da Kaymakamlık tarafından rutin dışında yapılan bir şey var mı? Sosyal proje ya da projeler yürütülüyor mu? Yoksa gıda, sağlık ve ekonomik yardımlar yeterli olarak mı görülüyor?  Bilmiyorum, ama bildiğim şey, sosyal hizmetler ve psikolojik destek, uyum kapsamında ilgilenilmeyen Suriyeli ailelerden zaman içerisinde sorunlu bireyler çıkıp sorunlarıyla topluma sorun yaşatacağı endişesinden de kendimi alamıyorum. Sevgiyle kalın.

Tarih boyunca çok göç almıştır bizim Anadolu. Çünkü insanların sığındıkları, geldiklerinde misafir anlayışıyla ilgi görüp ağırlandıkları bir Türk yurdu olmuştur hep.

Bizler, dini, dili, ırkı ne olursa olsun bize yönelerek, bize teveccüh ederek her gelen için kapımızı, soframızı, gönlümüzü açmışız. Esasen misafirperverlik, bu toprakların mayasında var ve özellik bize ecdadımızın mirasıdır diye düşünüyorum. Geleni buyur etmek, bir anlamda Tanrı'nın misafirini buyur etmek demektir.
Göç dediğimiz şey, bir ülkeden diğer bir ülkeye çoklu olarak gidildiği, sonrasında, hukuki ve sosyal açıdan birçok değişimler yaşandığı çok yönlü bir süreçtir. Sebebi ne olursa olsun bulunduğumuz coğrafya,göç potansiyeli açısından maalesef zengin bir coğrafyadır. Ülkemizin koşullarının cazip gelmesinden dolayı, göç tehdidine ve tercihine Lübnan ve Ürdün'den daha çok muhatap olan bir konumdayız.
Türkiye, 2011 yılından itibaren, Suriye iç savaşı nedeniyle belki de dünya tarihinin en büyük göçü ile karşı karşıya kalmıştır. İnanç, tarih ve hatta kan bağımızın olduğu Suriye'den gelen göçmenlere kapılarımızı açtık, insani olarak da açmak zorundaydık. Yetkililerin telaffuz ettiği rakamlara göre “Dört Milyon” Suriyelinin yaşadığı bir ülkeyiz artık.
Mülteci akınına karşı ön saflarda bulunan Yerel Yönetimler, daha önceden uyarılmış olduklarından ve buna göre hazırlıklı olduklarından ilk etapta zorluk çekmediler; ancak gelenlerin sayısı on binleri aşmaya başlayınca, Hükümet desteği de olsa zorlukların, güçlüklerin, sorunların üstesinden gelebildiler. Olayın sadece ekonomik boyutu değil, onun da ötesinde sosyal risklerinin de olduğu zamanla daha iyi anlaşıldı.  Çadır kentler kuruldu, sosyal ihtiyaçlar karşılanmaya başlandı.Biz ağırlama hesapları yaparken AB ülkeleri ile özellikle Kanada, nitelikli Suriyelileri belirledi ve neredeyse ülkelerine toplayıp götürdüler.  Bu arada barınma alanlarına yerleştirdiğimiz misafirlerimiz bir süre sonra ayrılıp kendi isteklerine göre yaşayabilecekleri kentlere yerleşmeye başladılar. 
Bugün itibarıyla 4 Milyon Suriye vatandaşı Türkiye'de yaşıyor dedik. Sadece İstanbul'da 550 bin mülteci yaşıyor ve bu sayı Avrupa Birliği ülkelerinin tamamının kabul ettiği mülteci sayısının toplamından daha fazla. Bu ilimizi Gaziantep 450 bin, Şanlıurfa 428 bin Suriyeli ile takip ediyor. Bir panelde Kilis Belediye Başkanı, Kilis nüfusundan daha çok Suriyeliyi barındırdıklarını söylüyordu. Kocaeli'de 57 bin Suriyeli olduğu kayıtlarda geçiyor olsa da, ben kayıt dışı sayıların daha fazla olduğu kanaatindeyim.
Bu insanlar kendi memleketlerine dönerler mi?
Tamamı dönmez; ama çoğunluğu kalır sanyorum!
Dönmeyeceklerse, nasıl bir yol izleniyor diye sormak lazım. Suriyelilere yönelik mülteci ofisleri, dil kursları, kadınlara yönelik, çocuklara yönelik, kapasite geliştirici, meslek edinme amaçlı birçok sosyal proje üreten yerel yönetimler gördüm. Özellikle Sultanbeyli Belediyesi bana göre örnek teşkil edecek çalışmalar yapmış, yapmaya da devam ediyor. Kendi bölgesindeki mültecilerin tamamını kayıt altına almış, dernek kurmuşlar ve Emniyet ile birlikte eş güdümlü çalışarak entegrasyonu ve rehabilitasyonu sağlıyorlarmış. Araştırmaya değer bence.
Yaklaşık altı ay kadar oldu; Kavaklı Mahallesi 100. Sokakta oyun oynayan 6 erkek çocuk dikkatimi çekti. Çok coşkulu, keyifli oynuyorlardı; ama dikkat edilince, içlerinden birisinin uyumsuz davrandığı, oyuna karışmak istemediği, ama sanki karışamıyor gibi acayip bir durumunun olduğu fark ettim. Çocuklara yaklaşıp oynadıkları oyunun adını sordum. Konuşmadılar. Suriyeli olduklarını sonradan anladım.. Uyumsuz ve hoyrat davranan çocuğa neden arkadaşlarınla güzel güzel oynamıyorsun dedim? Çocuk sorularıma ısrarla cevap vermeyince Türkçe bilmiyor musun? Dedim. Çocuk yine hiç konuşmadı. İçlerinden biraz yaşı büyük olanı nihayet konuştu:
“Amca onun geçenlerde annesi öldü” dedi. Vallahi içim “cız” etti. Çok üzüldüğümü söyledim ve kaç kardeş olduklarını sordum. Diğer çocuk, “dört kardeşler” dedi. “Size babanız mı bakıyor?” dedim. Yine diğer çocuk cevap verdi: “Amca onun annesini, babası öldürdü.”
Bana göre söz burada bitti, ben de bittim. Zaten ne diyeceğimi bilemedim. 

Tamda burada insanın aklına geliyor işte; Gölcük'te 4 bin kadar mülteci var ve sayılar değişebiliyor. Yerel yönetimler ya da Kaymakamlık tarafından rutin dışında yapılan bir şey var mı? Sosyal proje ya da projeler yürütülüyor mu? Yoksa gıda, sağlık ve ekonomik yardımlar yeterli olarak mı görülüyor?  Bilmiyorum, ama bildiğim şey, sosyal hizmetler ve psikolojik destek, uyum kapsamında ilgilenilmeyen Suriyeli ailelerden zaman içerisinde sorunlu bireyler çıkıp sorunlarıyla topluma sorun yaşatacağı endişesinden de kendimi alamıyorum.
Sevgiyle kalın.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.