TOPLUMDAKİ GÖNÜLLÜLÜK RUHU
TOPLUMDAKİ GÖNÜLLÜLÜK RUHU
Hepimiz biliriz ki, bu dünyaya rast gele gelmediğimiz gibi rast gele yaşamamız da mümkün değildir. Zaten her canlının bir görevi vardır. Hayvanlar âlemi davranışlarını, görevlerini içgüdüsel olarak yaparlar. Bitkiler ve tüm nebatat Allah tarafından nasıl kodlanmışsa öyle hareket ederler. Dağın başındaki kayanın bile bilmediğimiz, hikmetini kavrayamadığımız bir görevi vardır. Toprağın altında akıp giden ırmakların, göllerin, yeryüzüne çıkan pınarların, kaynak ya da kaplıca sularının bir görevi vardır. Yerin derinliklerinde bilmem kaç derece ısıda, karbon ve azot ile ne kadar terkiple karışarak ELMAS, ALTIN, YAKUT, ZÜMRÜT gibi kıymetli taşların, madenlerin meydana gelmesinin sırları vardır ve biz bunları bilemiyoruz!
Biz insanları, yaratılmışların en şereflisi olarak yaratan Allah (c.c), her birimize akıl ve cüz-i irade vermiş. Buna göre insan aklını kullanarak güzel işlerin içinde olursa meleklerden de üstün olabilir, kötü ve çirkin işlerin içinde olursa hayvanlardan da aşağıda olabilir.
Ben İlahiyatçı değilim, dini konularda ahkâm kesmek haddim de değildir. Benim dini inancıma göre, durumu uygun olanlar mallarının kırkta birini (Zekat) ihtiyaç sahiplerine vermeleri gerekir. Ben, insanların sahip oldukları maddi zenginliklerin dışındaki zenginliklerden de topluma verilmesi gereken payların olduğunu düşünüyorum. Düşüncemin temelinde İslam’daki sadaka anlayışı vardır. Bu kavram hiç şüphesiz zekâtla birlikte verilecek her tür hayrı da ifade eder.
Örneğin sağlığı, sıhhati yerinde olanlar; gençliği, gücü yerinde olanlar; Allah tarafından özel yetenekleri olanlar, aklı ve zekâsı fazla inkişaf etmiş olanlar; bilgi, beceri ve özel yetenekleri olanlar ve diğerleri…
Bu özellikleri taşıyan herkesin Allah’ın kendilerine verdiği özelliklerinin şükrünü yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlara yaratıcı tarafından başka başka zenginlikler verilmiş oluyor.
Bu bilinçte olanlarımız var mı? Elbette var. Birçoğumuz duymuşuzdur; Doktor Ahmet fakiri fukarayı parasız muayene ediyormuş. Köylü teyze: “Doktorum param yok, sana yumurta getirdim” demiş, doktor da muayene parası almamış. Falanca öğretmen iki fakir öğrenciye özel ders veriyor, ama ücret almıyormuş. Neşet Ertaş kazandığı paraların önemli bir kısmını köyündeki fakir Türkmen ailelere dağıtırmış. Bunlar şehir efsanesi değil gerçek. Biz bunlara sadaka diyoruz, yardımlaşma diyoruz, toplumun tesanüt/dayanışması diyoruz, birlik ve dirlik diyoruz; hepsine birden iyilik diyoruz.
Herkesin her kesimin topluma karşılıksız vereceği bir şeylerin var olduğuna inananlardanım. Herşeyi devletten, resmi görevlilerden beklemek doğru değildir. Ama bu demek değildir ki, her insan aklına geldiği gibi bir şeyler yapsın. Elbette bunun yolunu yöntemini yöneticiler ortaya koyacaklardır. Gönüllü çalışmak isteyenlerden bir sistem içerisinde organize edilerek yararlanılabilir.
Sivil Toplum Kuruluşları içerisinde oluşturulan toplumsal potansiyel, projelendirilerek yerel yönetim destekli yapılabilir. Ayrıca, Yerel Yönetimler gönüllülük temelli çalışmaları kendi organizesi içinde yürütebilir; çünkü yasalar buna uygundur. Bana göre aksini düşünmek suyu boşa akıtmaktır. Sivil anlayışı, gönüllü davranışı sadece savaşta ya da afetlerde akıllarına getiren yöneticiler istenen performansı alamadıklarını görmüşlerdir. Şimdiye kadar bu enerji göz ardı edildi ya da “mış gibi” yapıldı. İnşallah bundan sonra Türk toplumundaki bu insan gücünün, gönüllülük ruhunun farkına varılır ve değerlendirilir diyorum.
Sevgiyle kalın.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.