ŞU BİZİM ANADOLU
ŞU BİZİM ANADOLU
Topraklarından, tıpkı yaşlı dünyamızda olduğu gibi birçok medeniyetler, kavimler ve devletler gelip geçmiştir. Günümüze kadar gelen pek çok öyküye, hikâyeye, sevdaya, birçok dert, tasa, acıya, savaşlara şahitlik etmiştir. Bu mirasların ışığında fikir, feraset, irfan ve hikmet sahibi yiğit insanların yaşadığı toprakların adıdır Anadolu.
Anadolu'ya, gittiğinde rastladığın herhangi bir adamda, uğradığın köyde gördüğün bir ihtiyarda, kahvesinde çay içerken yan masadaki gariban amcada hemen farkı fark edersin. İşinde gücünde ve hep bir hayat kavgasının içinde olmuş insanların orta direk ölçeğinde vatandaş olsalar bile ne kadar sevecen, özverili, kendileriyle barışık ve misafirperver olduğunu görürsün. Çünkü bu insanlar evlerinde, “Ne kusur ettik de Allah bize bugün misafir nasip etmedi” diyen insanların çocuklarıdır. Anadolu insanı, vatanı, bayrağı için her hanesi en az bir şehit vermiştir; bu nedenle daima ev sahibi duygusuyla hareket eder. Evine her gelen Tanrı misafiridir onun için.
Nereye varsanız misafir gibi karşılanıp, uğurlanırsınız. Bu necip Türk Milletine has bir özelliktir. Yoksa yıllarca savaşların, yoklukların, kıtlıkların yaşandığı bu topraklardaki cömertliği, insanın baş tacı edilmesini, özetle misafirperverliği nasıl açıklayabilirsiniz?
Türk yurdu olduktan sonra bambaşka bir kültür yerleşmeye başlamıştır Anadolu'ya. Esasen Müslümanlık da, Türklerle girmiştir bu topraklara. İnsanlar bu topraklarda, Türk-İslam kültürünün sağladığı huzur ortamında yıllarca birlikte yaşamışlar, hâkimiyet kurmuşlardır.
Kendinden olmayan insanlara adaletle ve ötekileştirmeden muamele etmişler, Birlikte yaşamanın hazzını yine birlikte tatmışlar.
Ülkelerin kılıçla alınsa da adaletle korunacağına, kılıcın yapamadığını ise adaletin yapacağına inanmışlar. Hem Selçuklular, hem de Osmanlı döneminde, farklı inanç ve kültürden gelen insanlara daima adaletle muamele edildiği için Anadolu'ya uygun bir kültür, bu kültürün ruhuna uygun bir devlet sistemi ortaya çıkmış. Bu toprağın insanı Devletine, vatanına çok bağlıdır,
Annem beni yetiştirdi bu vatana yolladı,
Al bayrağı teslim etti Allah'a ısmarladı,
Ezelden beri insanlar bu anlayışı ilke edinerek yaşarlar. Büyük bir medeniyetin kurucusu olan bu kültür, Anadolu da yaşam biçimi olagelmiştir hep.
“Allah, Vatana, Millete zeval vermesin!”
“Allah hayırlı evlat, hayırlı Devlet versin” diye de dua edilir.
Elbette bu özelliklerin dışında insanlar da olabilir. Bir ağacın bütün meyveleri aynı olmadığı, bazılarının çürüyüp dalından düştüğü gibi…
Ağaçta kalanlar mı, yoksa ağaçtan düşenler mi bu kültürü ayakta tutan, asıl ona bakmak lazım. Çürük olmasa, bu kadim medeniyetin insanları; “Devletin malı deniz, yersen olursun semiz” diyemez.
Anadolu insanı Devletine hiç yük olmak istemez. Onun için Devlet güçtür, koruyucudur, korku ve endişelerinin güvencesidir. Devlet bana baksın kafasında hiç olmamıştır. Kendine yetmeyi bilir. Dilencisi bile para isterken; “Bana bir lira lazım” dediğinde, beş lira versen almaz. Yardımlaşma şekli Alperen ruhunu taşır. Yani, karşılık beklemeden, fedakarca ve dürüstçe. Zaten bu ruh halidir Sultan Alparslan'ın Diyojen karşısındaki zaferinin sırrı.
Ana-baba ocağı olarak gördüğü bu topraklarda Anadolu insanı, aç olana ekmek vermeyi, susayana su ikram etmeyi çok sever. Suyun parayla satılmasının doğru olmadığına inanır. Su dağıtanın günahları azalır diye bilir. Bir kahveye gittiğinde içtiğin çayın parası verilmiştir. Kahveci parayı kimin verdiğini söylemez.
Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu'yu, Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu'yu.
Bizi biz yapan bu güzelliklerimizi, örf, adet ve geleneklerimizi hem koruyalım, hem de kıymetini bilelim.
Yunus misali, “Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz.”
Sevgiyle kalın.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.