17 Ağustos depreminin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti...
O gün doğan bebeklerin kimi bugün askerlik yaşına geldi, kimi üniversite öğrencisi oldu..
Resmi rakamlara göre 19 bin,
Ama bizlere göre daha fazla sayıda eşimiz, dostumuzu, akrabamızı toprağa verdik...
Depremden hemen sonraki süreç;
Millet can derdinde..
Sığına bilen bir çadır bulmuş,
Köyünde eşi dostu olan köyüne çıkmış...
Korkudan evine giremeyenler ise,
Eşyasını bile almadan çıkıp gitmişti Gölcük’ten...
İşte o günlerde,
Bir takım adamlar binaları dolaşıp,
Üstlerine kırmızı çarpı işaretleri atıyorlardı..
Bunun anlamı “ Yıkılacak” demekti..
Dedik ya, herkes can derdinde olduğundan,
Mal derdine düşen olmamıştı...
Sonra aradan zaman geçti,
Bir de baktık ki,
O kırmızı çarpılı binalar yıkılmıyor, aksine içinde sözde güçlendirme yapılıyordu...
Güçlendirme dediklerinin çoğu,
Çatlağı sıvayla kapamaktı aslında...
İtiraz edenler oldu, sesini yükseltenler oldu...
Yine de o binalar yıkılmadı..
Ve bugün, o günleri yaşamamış insanlar o evlerde oturuyor..
Aslında kapsamlı bir araştırma yapmak lazım eski binalar için,
Yapılmalı ki,
Kimin oturduğu yer çürük, kimininki sağlam çıksın ortaya...
Bunları neden yazıyorum ;
Geçtiğimiz hafta Marmara da iki deprem oldu..
3.6 ve 3.9 ..
Ve bu bölgede ortalama 30 yılda bir büyük deprem oluyor..
Yani ?
Bir deprem olursa, o binaları deprem yaşamamış insanlara satanlar
Bu vebali nasıl öder, orası meçhul..
Dileyelim de Allah bizi bir depremden daha korusun !...