Kurban Allah rızası için, ibadet niyetiyle belirli günlerde belirli cins, belirli yaş ve vasıflarını dinimizin tayin ve tesbit buyurduğu hayvanlardan birini kurban olarak kesmektir.
Kurban, yakınlık manasınadır. Kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey demektir. Malî ibadetlerden birisi olduğundan sadece dinen zengin olanların kesmesi gereken bir işlemdir.
Kurban kesmekten maksat ilahi emre itaat ve teslimiyettir.
Kurban kesme yerine parasını vermekle kişi kurban yükümlülüğünden kurtulamaz.Genelikle kuşluk vaktinde (Duha vaktinde) kurbanlar kesildiğinden kurbanda kesilen hayvana “udhiye kurbanı” denir.
Önceki ümmetlerde de olan kurban Hz.Muhammed s.a.v in ümmetine hicterin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Meşrutiyeti Kitap, Sünnet ve ümmetin icmaı ile sabittir.
İbrahim a.s Allah tarafından çeşitli şekillerle imtihan edilerek bağlılığını kuvvetlendirmiştir. Nemrud’un ateşine atılan İbrahim a.s ateşte yanmamıştır. Çünkü Allah’ın Halil’i olan İbrahim Peygamber için “Ey Ateş İbrahim’i yakma, ona serin ol buyurmuştur.
Allah c.c. İbrahim a.s.ı çocuğunu kesmekle imtihan etmiş. Şeytan bu gün mina bölgesinde bulunan yerde once küçük İsmail’ı a.s,ı sonra anne Hacer a.s.ı, sonra İbrahim a.s.ı kandırmaya çalışmıştır. Her biri şeytana yerden yedi taş alarak “Rağmen Lişşeytan ve Hizbihi Bismillahi Allah’ü Ekber” diyerek yedi taş atmışlardır. Allah’a c.c. olan sadakatını göstermişlerdir.
Hz.İbrahim bir oğlu olursa onu Allah için kurban edeceğini vadetmişti. Yaşlı bir halde iken O’na melekler çocuğu olacağını müjdelemişlerdi. Kendisi de hanımı da şaşırdı. Bu yaşlı halde iken nasıl çocukları olacaktı.Ama melekler müjdeyi Verdi. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle bildirilmektedir:
بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم
وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْراَهِيمَ إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُون
قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ
Onlara İbrahim (A.s.) müsafirlerinden bahis et. O vakitki yanına girdilerde selam dediler,selam verdilerde Ibrahim (A.s.) biz sizden cidden korkuyoruz dedide onlar ‘korkma’ dediler. Biz sana alim bir oğul müjdeliyoruz dediler. İbrahim (A.s.) ‘benimi bir evlad ile müjdeliyorsunuz ?’ bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artik beni ne suretle müjdeliyorsunuz dedi. Melekler seni hak ile müjdeledik artik Hz. Allahin rahmetinden ümidini kesme rahmeti ilahiden ancak sapıtanlar ümidini keser dediler. (Süre-i Hicir Ayet 51-56)
بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ ربِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
1. Aradan uzun yıllar geçmiş, Cenâb-ı Hak Hz. İbrâhim’e sâlih bir evlat ihsan etmişti.
Adı İsmâil’di.
Fakat aradan uzun seneler geçtiğinden Hz. İbrahim daha önce kendisine gelen meleklere konuştuğu sözü (Hz icin oğlumu bile kurban ederim )sözünü zaman içinde unutmuştu.
Hz. İsmâil en sevimli olduğu bir çağa gelmiş ve ihtiyacını görme çağına gelmiş Kabe’i muazzamayı inşa etmiş. Bina tamamlanınca beytullahi hac ve tavaf etmiş. Hac erkanını tamamlayıp ayrıldıkdan sonra terviye günü yani arafe gününden bir gün evvel bir rü´ya gördü. Hz. İbrâhim, yattığı yataktan, “Nezrini yerine getir, Yâ İbrâhim!” nidâsıyla, kalktı. Bu rüyâ acaba ’tan mıydı? Nezri neydi, onu uzun uzun düşündü.Iste bu tereddüdden dolayi bu güne terviye günü denildi.
Ertesi gece, aynı rüyâyı, yeniden gördü. Artık Hz. İbrâhim anladı ve bildi ki, bu rüyâ
Hz.Allah ’tandır. Bildiği için bu güne “Arefe” ismi verildi.
Fakat nezri neydi, onu hatırlayamadı. Bayram akşamı da aynı rüyâyı görünce, nezrini hatırladı. Oğlunu kurban ettiğinin tatbikatını gördü ve bu günede kurban günü dendi.
(Şir’atül İslam S 219)
2. Artık Hz. ’ın emrini yerine getirmesi lâzımdı. Bayram sabahı olunca, Hacer vâlidemizi çağırdı. Oğlu Hz. İsmâil’i hazırlamasını söyledi. Hacer vâlidemiz, Hz. İsmâil’i giydirip, süsledi. Baba oğul, beraberce Minâ istikâmetine doğru yola koyuldular. Fakat nereye gidildiğini, ne evlat ne de annesi biliyordu.
Şeytan bu duruma hayrette kalıp böyle imtihanda hiç görmedim.İbrahim (A.s) bu işide yaparsa ve ben böyle meselede onları caydıramazsam bir daha ebediyyen onlara te´sir edemem ve üzüntümden helak olurum demişti. (Şir’atül İslam S 222.)
3. Hz. İbrâhim’in önüne çıkarak: Yâ İbrâhîm! Böyle bir evlâdı nasıl kesersin? Hiç baba evlâdını kesebilir mi? Hz. İbrâhim, şeytanın sözüne kulak bile vermedi, hiç tereddüt etmeyerek, yerden aldığı taşla şeytânı defetti.
Şeytan durmuyordu. Bu sefer Hâcer vâlidemizin yanına gelerek, onu kandırmaya çalıştı. Fakat Hâcer vâlidemiz verdiği cevabla, teslimiyetin zirvesine varıyordu: “Eğer ’tan böyle bir emir gelmişse, ben de bir anne olarak, bu emre teslim olup, boynumu büküyorum.”Cünkü o bir peygamberdir peygamber yanlış yapmaz dedi.
Şeytan vazgeçmiyordu. Bu defa Hz. İsmâil’in yanına gelip: “Baban seni nereye götürüyor, biliyor musun? Kesmeye götürüyor, kesmeye.” diyerek onu korkutmağa çalıştı.
Hz. İsmâil de, annesinden geri kalmayarak: O benim babamdır. O bir Peygamberdir. Eğer bu emri ’tan almışsa, emri muhakkak yerine getirmesi lâzımdır." cevâbını verdi ve şeytanı taşladı.
Ibrahim a.s. kendine ve evladina vesvese veren Şeytani Mina mevkiinde taşladiığından dolayı aynı mahalde şeytan taşlamak bir sünnet olarak devam etmiş ve ahir zaman peygamberinin şeriatindada yer almıştır.
Sonunda baba oğul işâret olunan yere kadar geldiler. Fakat Hz. İbrâhîm, oğluna nasıl söyleyecekti. Bütün mesele buradaydı. Sonunda: “Ey benim yavrucuğum. Ben, seni, rüyâmda, kesiyor görüyorum. Sen benim bu rüyâma bir bak, ne söylersin.” Hz. İsmâil kıyâmete, kadar gelecek insanlığa ibret olacak şu sözleri söyledi: “Ey babacığım. Sana ’dan ne emr olunmuşsa, onu derhal yerine getir. İnşâAllah beni sabredenlerden bulacaksın.”
Artık baba oğul ’ın hükmünü yerine getirmeye hazırlanmıştı. Bu esnâda Hz. İsmâil: “Babacığım, birkaç ricâm var. Yerine getirmeni istiyorum. Babacıgım ellerimi bagla belki sana eziyet ederim. Yüzümü yere çevir belki yüzüme bakarsında merhamet edersin.
Gömleğimi anneme götür beni hatırlasın. Anneme selâm söyle. Allahin emrine sabir etsin. Beni nasıl kesdiğini ve ellerimi bagladığını söyleme. Ellerinden öptüğümü ilet. Küçük çocukların arasına girmesin. Olur ki, onlara bakıp, beni hatırlar da, ’a isyan edebilir.
Hz. İbrâhim oğlunun isteklerini yerine getirdi. Biraz sonra Hz. İsmâil tekrar: “Ey babacığım, ellerimi ve ayaklarımı çöz. Beni görüyor, melekleri görüyor. Ne isyankâr çocukmuş, babası, bağlamak zorunda kaldı, demesinler.” dedi.
Artık baba oğul, ’ın hükmüne tam teslim olunca, Hz. İbrâhim, Hz. İsmâil’i, şakağı üzerine yatırdı. Bogazına bıçagı koydu, çok şiddetli bir şekilde bıçagi bogazına sürdü. Bu esnâda yerde gökte ne kadar melek varsa secdeye kapanmış: “’ım! Koru İsmâil’ini, Affet İsmâil’ini” diye yalvarıyordu. Hz. da meleklerine(Unzuru ila abdi keyfe yemürrüssikkin alal halki veledihi liecli rizai ve entüm gultüm Etec´alü fiha men yüfsidü fiha ve yesfiküddimae) Yani ‘Ey meleklerim benim kulum İbrahime bakınız benim rızam için oğlunun boğazına bıçagı nasıl sürüyor. Halbuki siz Adem (A.s.)mı yaratacagım zaman yer yüzünde kan dökecek yeryüzünü ifsad edecek birisinimi yaratacaksiniz demiştinizde bende size benim bildiklerimi siz bilmezsiniz demistim’ buyurdu.
Bu arada Diyarbakır’lı hemşerim Faruk UYGİN Şeytana olan hıncını yenebilmek için 3 adet Molotof kokteyli getirmiş Her bir şey tana ayrı ayrı atacakmış. Taşlarıda sapanla atacakmış. İnşallah içimizdeki şeytanı da yok etmek temennisiyle.
Cumanız mübarek olsun. Mekke’den tüm dünya Müslümanlarına selamlar