LASTİK İŞ
Mustafa OKULLU
Köşe Yazarı
Mustafa OKULLU
 

DİNDE ZORLAMA YOKTUR

Günümüzde İslam adına bazı yanlışlıklar yapılarak faturası islama çıkarılmaktadır. Halbuki Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: ''Allah dinde sizin için hiçbir zorluk kılmamıştır.''(1) Peygamberimizin ifadesiyle din kolaydır, onda zorluk ve zorlanmak yoktur. Çünkü Allah Teâlâ; ''Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez.''(2) buyurmuş, insanı, yapamayacağı, gücünün yetmiyeceği bir şeyle yükümlü tutmadığını bildirmiştir. Allah, Ramazan ayı orucunu müminlere farz kılmıştır. Ama bu ayda hasta olan veya yolculuk yapan kimselere yedikleri günlerin sayısı kadar daha sonra tutmak üzere, orucu yemeleri ve tutamayacak kadar yaşlı olan kimselere de her gün için bir fidye vermelerinin yeterli olacağı bildirilmiş ve sonra da şöyle buyurulmuştur: �Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Kişinin güç yetiremiyeceği şeyle yükümlü tutulmadığını gösteren şu örnek ne kadar dikkat çekicidir. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Biz bir defa Peygamberimizin yanında otururken birisi geldi ve:(3) - Ey Allah'ın elçisi, ben öldüm, dedi. Peygamberimiz:- Sana ne oldu ki? diye sordu. Adam: - Ey Allah 'ın elçisi, oruçlu iken eşime yaklaştım, dedi. Peygamberimiz: - Hürriyetine kavuşturacak bir köle bulabilir misin ? diye sordu. Adam: - Bulamam, dedi. Peygamberimiz: - Öyle ise iki ay peş peşe oruç tutmaya gücün yeter mi ? buyurdu. Adam: - Hayır, gücüm yetmez (hem ben bu felakete oruç yüzünden uğramadım mı?) dedi. Peygamberimiz: - 60 yoksulu da doyuramaz mısın? diye sordu. Adam: - Hayır, doyuramam, dedi ve Peygamberimizin yanında durdu. Biz de ne olacağını beklerken, Peygamberimize içi hurma dolu bir zenbil getirildi. Peygamberimiz: - Hani adam nerededir ? buyurdu. Adam: - Buradayım, diye ayağa kalktı. Peygamberimiz; - Bu hurmayı al, yoksullara sadaka olarak dağıt, buyurdu. -Benden fakir bir yoksulamı vereceğim, ey Allah'ın elçisi. Allah�a yemin ederim ki, Medine'nin kara taşlı iki tarafında benim ailemden daha fakir bir aile yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, mübarek dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra da adama: - Haydi, bu hurmayı al ailene yedir, buyurdu.(4) Buhârî ve Müslim'in rivâyet ettikleri olay, dinde zorluk olmadığını gayet açık bir şekilde göstermektedir. Oruç tutmaya niyet eden bu kişi cinsî ilişkide bulunmak suretiyle dinen suç sayılır bir iş yapmıştır. Ceza olarak köleyi azad edip hürriyetine kavuşturması kendisine söylenmiş, ekonomik durumunun buna müsait olmadığı için yapamıyacağını; öyle ise iki ay aralıksız oruç tutması söylenmiş, buna da güç yetiremiyeceğini; altmış yoksulu doyurması istenince de fakir olduğu için bunu da yapamıyacağını ifade etmiştir. Âlemlere rahmet olan o yüce Peygamber, adamın beyanıyla yetinmiş, söylediklerinin doğruluğunu araştırma ihtiyacı duymamıştır. En ilginç tarafı da, tam o esnada Peygamberimize ikram edilen bir sepet hurmayı, Peygamberimiz: ''Hiç olmazsa bu hurmayı al, bozduğun oruca keffaret olmak üzere Medine'deki yoksullara dağıt'' deyince, adam: Medine'de benden daha fakiri yok, izin ver de bu hurmayı eve götüreyim çoluk çocuğumla yiyeyim demiş, Peygamberimiz: ''Hadi öyle yap'' deyip, hurmayı kendisine vererek konuyu kapatmıştır. Bu olayda ayrıca din âlimlerine bir uyarı da var. Din hakkında soru soranlara ve dini öğrenmek isteyenlere güler yüzlü olmaları ve dine ısındırmaları öğretiliyor. Peygamberimizin gülerek: ''Bu hurmayı götür ailene yedir'' buyurması, en yüksek bir fazilet örneğidir. Peygamberimizin şu uyarısı hiçbir vakit unutulmamalıdır. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: -Bir bedevî mescide girdi ve su dökündü. İnsanlar onu linç etmek için başına üşüştüler. Bunun üzerine Peygamberimiz: Onu bırakınız. Oraya bir kova su dökerek temizleyiniz. Çünkü siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak gönderilmediniz, buyurdu. Sonra da bedevîyi yanına çağırarak kendisine: ''Bu mescidler ne su dökünmek ne de başka pislik -büyük abdest- için yapı1mamıştır. Bunlar, Allah'ı anmak, namaz kılmak ve Kur'an okumak için yapılmıştır.'' diye, güzel güzel nasihat etti. (5) Evet dinde, dinî hükümlerin yerine getirilmesinde zorluk yoktur. Namazda ayakta durmak (kıyam) farzdır, gereklidir. Ancak ayakta duramıyacak olan kimse oturarak namazını kılar. Ayakta duracağım diye kendisini zorlamasına gerek yoktur. Oturarak namaz kılamıyacak olan kimse yatarak, başı ile rükû ve secdeleri yaparak kılar. Rahatsız olduğunu ve namazı nasıl kılacağını soran kimseye, Peygamberimiz: Ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak kıl, ona da gücün yetmezse yan yatarak kıl. (6) buyurmuştur. Ebu Hureyre (r:a.) anlatıyor: Peygamberimiz (Hac da), iki oğlunun arasında onlara dayanarak zorlukla yürüyen bir yaşlıya rastlayarak sordu: -Buna ne oldu? oğulları: - Ey Allah'ın Resûlü, yaya Kabeye gitmeyi adamıştı diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz: - Bin ey ihtiyar. Zira Allah bu şekilde kendine eziyet ederek yapacağın ibadetten müstağnidir. buyurdu. (7) Rivayete göre İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: ''Peygamber efendimiz arkadaşları ile konuşurken ayakta duran bir adam gördü ve kim olduğunu sordu. Ebu İsrail'dir, güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adamıştır, dediler. Peygamberimiz: Ona söyleyiniz konuşsun, gölgelensin, otursun, ama orucunu tamamlasın� buyurdu.(8) dinimizde zorluk olmadığı gibi aşırılık da yoktur. Aşırılığı koyu dindarlık sananlar yanılmışlardır. Peygamberimiz: "Din işlerinde aşırı gidenler yok olmuştur."(9) buyurmuş ve bu sözü üç defa tekrarlamıştır. Bir başka hadis-i şerif de: "Dinde aşırı gitmekten sakının, sizden öncekiler dindeki aşırılıkları yüzünden helak olmuşlardır."(10)buyurulmuştur. Peygamberimiz, ashabında gördüğü hiçbir aşırılığı onaylamamış ve daima uyarmıştır: Bununla ilgili olarak Enes (r.a.) şu olayı anlatmatadır: Peygamberimiz bir defa mescide girdi, iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. -Bu ip nedir? diye sordu. - Zeynebindir. Yorulduğu zaman ona tutunur, dediler. Peygamberimiz: -O ipi çözünüz. Sizin her hangi biriniz istekli olduğu sürece namaz kılsın. Yorulunca da yatsın ve uyusun (öyle zorlanarak ibadet yapılmaz).� buyurdu.(11) Enes İbn Malik (r.a.) anlatıyor: Bir defa Ashab'tan üç kişi (Ali b. Ebî Talip, Abdullah b. Amr b. As ve Osman İbn Maz'un), Peygamberimizin gizli ibadetini sormak ve öğrenmek üzere Peygamberimizin hanımlarının evlerine gelirler (ve Peygamberimizin saygı değer eşlerinden sorarlar.) Bunlara Peygamberimizin evde yaptıkları ibadetleri anlatınca güya bunu azımsarlar ve kendi kendilerine, "Biz nerde Peygamber nerde? Hiç şüphe yok ki, Allah Peygamberinin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret buyurmuştur" derler. Sonra da şu karara varırlar: İçlerinden birisi: Ben geceleri devamlı ibadet edeceğim. Diğeri: Ben de devamlı oruç tutacağım. Üçüncüsü de: Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, evlenmeyeceğim, der. Onlar böyle söylerken Peygamberimiz bunların yanına geldi ve: "Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi? Fakat şunu iyi biliniz ki: Ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve günahlardan en çok korunanınızım. Bununla beraber bazan oruç tutarım bazan tutmam. Gecenin bir kısmında kalkar namaz kılarım; bir kısmında yatar uyurum. Kadınlarla da evlenirim. İşte benim sünnetim budur. Her kim benim bu yolumdan gitmez de ondan yüz çevirirse benden değildir. buyurdu..(12) Peygamberimiz kendi sünnetinin orta yol olduğunu, bu orta yolu izlemeyenlerin onun sünnetinden ayrılmış olacaklarını bildiriyor. Peygamberimizin sünnetine son derece bağlı olan Ashab-ı kiram da aşırılığı hoş görmemişlerdir. Bunun da pek çok örnekleri vardır. Bir tanesini nakletmemiz yeterli olacaktır. Ebû Cuhfe (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz Ashab'tan Selman ile Ebû'd-Derdâ'yı kardeş yapmıştı. Bir defa Selman Ebû'd-Derdâ'yı ziyarete gitti. Ebû'd-Derdâ'nın eşini eski elbise içerisinde gördü. Ebû'd-Derdâ da varlıklı birisi idi. Selman, kardeşinin eşine: - Bu hal nedir, niye böyle eski elbiseler giyiyorsun? diye sordu. Ebû'd-Derdâ'nın eşi: - Kardeşin Ebû'd-Derdâ'nın dünya ile bir işi yok, diye cevap verdi. Daha sonra Ebû'd-Derdâ geldi. Kardeşi Selman için yemek hazırladı ve: - Ben oruçluyum, siz buyurun, dedi. Selman: (Vallah bu orucu bozacaksın) sen yemezsen ben de yemiyeceğim, dedi. Olayı nakleden Ebû Cuhfe diyor ki, Ebû'd-Derdâ da orucunu bozup misafiriyle yedi. Akşam olunca yattılar. Ebû'd-Derdâ daha yeni yatmışlardı ki ibadete hazırlandı. Selman ona: -Uyu, dedi. Ebû'd-Derdâ uyudu. Bir müddet sonra kalkacak oldu. Selman yine: - Uyu, dedi. Gecenin sonu olunca Selman Ebû'd-Derdâ'ya: - Şimdi kalk, dedi ve her ikisi de kalkıp birlikte namaz kıldılar. Sonra Selman, kardeşi Ebû'd-Derdâ'ya şöyle dedi: - Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Ailenin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver. - Ebû'd-Derdâ bu olayı gidip Peygemberimize anlattı. Peygamberimiz: �Selman doğru söylemiştir.� buyurdu.(13) Bu konuda bir hadis-i şerif daha nakletmek istiyorum. Abdullah b. Amr b. As (r.a.) şöyle demiştir: Ben bütün sene oruç tutuyor, her gece Kur'an okuyordum. Beni Peygamberimize anlattılar, bana haber gönderdi ve yanına gittim. Bana: - �Ben senin bütün sene oruç tutar olduğunu ve her gece Kur'an okuduğunu haber almadım mı sanıyorsun? buyurdu. Ben: - Evet ey Allah'ın Peygamberi, haber aldığın gibi öyle yapıyorum. Ancak, bununla sadece hayır murad ediyorum, dedim. Peygamberimiz: - Fakat eşinin, senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, vücudunun da senin üzerinde hakkı vardır. Sen Allah'ın Peygamberi Hz. Davud'un orucunu tut. Çünkü O, insanların en çok ibadet edeniydi. buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Peygamberi, Davut aleyhis-selâm'ın orucu nasıldı? diye sordum. Peygamberimiz: - Davut aleyhi's-selâm bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Bir de her ay Kur'an-ı hatmet. buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Peygamberi, benim bundan daha fazlasına gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz: - O halde her yirmi günde bir Kur'an'ı hatmeyle. buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Peygamberi, benim bundan daha fazlasına gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz: - Madem öyle, onu her hafta hatmeyle. Ama bundan öteye de geçme. Çünkü eşinin, senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin de senin üzerinde hakkı vardır. Vücudunun da senin üzerinde hakkı vardır, buyurdu. Abdullah diyor ki, ben ibadet isteğinde şiddet gösterdim, bana şiddet gösterildi. Peygamberimiz bana: - Sen bilemezsin, belki ömrün uzun olur (o zaman da bu söylediklerini yapamazsın) buyurdu. Sonuçta Peygamberimizin dediğine geldim, keşke Peygamberimizin gösterdiği kolaylığı kabul etseydim, dedi.(14) Bu hadis-i şerifler bize iki gerçeği öğretiyor: Birincisi, ibadetlerde aslolan kolaylık ve itidaldir, aşırılık makbul değildir. Çünkü ibadetteki aşırılık, diğer görevlerin yerine getirilmesine manidir. Hadis-i şerifler, sıkıcı bir zühd hayatı yaşamaktan bizi men ediyor. Peygamberimiz, insanı yormayacak, usandırmayacak ve neşesini azaltmayacak şekilde ibadet edilmesini tavsiye ediyor ve kendisini örnek veriyor. Doğru olan budur, benim yaptığımdır. Bana uymazsanız benden uzaklaşmış olursunuz, diyor. Dindeki aşırılığın makbul olmadığı konusunda Peygamberimizin çok uyarıları var. Hatta bazı kimselerin çok ibadet etmeleriyle Peygamberimize takdim edilmelerinden Peygamberimizin hoşlanmadığı görülüyor. Peygamberimiz, yanında bir kadın otururken Hz. Aişe'nin yanına girdi ve sordu: - Bu kadın kimdir? Hz. Aişe: - Filan kadındır, dedi ve kıldığı nafile namazlarını uzun uzun anlatmaya başladı. Peygamberimiz: - �Uzatma, gücünüzün yettiğini yapın. Allah�a yemin ederim ki, siz usanmadıkça Allah usanmaz. (Yani sizin gücünüzü kat kat aşacak şekilde dahi yapacağınız ibadetleri Allah kabul eder; fakat hiçbir zaman işinizi gücünüzü bırakıp, bütün vaktinizi ibadete ayırmanızı istemez.) O'nun en sevdiği ibadet az da olsa devamlı olan ibadettir.� buyurdu.(15) İkincisi, müslümanın görevleri sadece namaz kılmak, oruç tutmak ve Kur'an okumaktan ibaret değildir. Bundan başka, kendisine, ailesine, çocuklarına, komşularına, toplumuna ve milletine karşı görevleri de vardır. Bu görevlerini ihmal ederek, sadece nafile ibadetle meşgul olması, makbul değildir. Nafile ibadetler, diğer görevlerin yapılmasına engel olmamalıdır. İşte Peygamberimizin bir başka tavsiyesi: �Bu din çok kolaydır. Bir kimse ibadetlerim eksik olmasın diye din hususunda kendisini zorlarsa din ona galebe çalar, üstün gelir. Şu halde orta yolu izleyin. Size müjde olsun. Az da olsa devamlı ibadetle sevap kazanırsınız. Sabah, akşam ve gecenin serin bir vaktinden de yararlanınız.� (16) İbadetlerdeki aşırılık makbul olmadığı gibi, malı harcamadaki aşırılık da makbul değildir. Parayı biriktirip yeri gelince harcamamak veya elinde ve avucundakini saçıp savurmak, israf etmek de bir başka aşırılıktır, makbul değildir. Bunların ikisi de yanlıştır ve İslâm�ın ahlâk anlayışına uygun değildir. Bunda da orta yol izlenmelidir. Bakınız Allah Teâlâ bu konuda ne buyuruyor: �Elini boynuna bağlayıp asma (yani cimri olma), onu büsbütün de açma (yani israf etme) sonra kınanır pişmanlık içinde kalırsın.�(17) Bir başka âyet-i kerime de şöyle: �Bunlar ki, mallarını harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.�(18) Evet dinimizde zorluk olmadığı gibi gerek ibadetlerde ve gerekse ahlâkî davranışlarda aşırılık yoktur. Çünkü dinimiz itidal dinidir. Bütün davranışlarımızda ölçülü ve mutedil olmayı emreder. Örnek de Peygamberimizdir. Allah hepimizi, bütün davranışlarında Peygamberimizi örnek alanlardan eylesin. Âmin. CUMANIZ mübarek olsun.Raferandum öncesi bazı insanlar birbirini evet veya hayır demeye zorlarken küslük küfür hakaret gibi hoş olmayan yollara tevessül etmemelidir. Dünyanın kalbi Kabe'den bütün dünya müslümanlarına selam olsun. CUMANIZ mübarek olsun. 1- Hac, 78. 2- Bakara, 286. 3- Bakara, 185. 4- Buhârî, Savam, 31; Müslim, Sıyam, 14. 5- Buhârî, Vudû, 58; Müslim, Tahâre, 30. 6- Buhârî, Taksir-i Sâlat, 19. 7- Buhârî, Muhsar, 27; Müslim, Nüzür, 4. 8- Buhârî, Eyman, 3. 9- Müslim, İlm, 4. 10- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/125. 11- Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, Salât, 31. 12- Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 1. 13- Buhârî, Savm, 51. 14- Müslim, Sıyam, 35; Buharî'nin de benzer kısa bir rivayeti vardır. 15- Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, kitabu salati'l-Müsafirine ve Kasriha, 31. 16- Buhârî, İman, 29. 17- İsra, 29. 18- Furkan, 67.
Ekleme Tarihi: 17 Şubat 2017 - Cuma
Mustafa OKULLU

DİNDE ZORLAMA YOKTUR

Günümüzde İslam adına bazı yanlışlıklar yapılarak faturası islama çıkarılmaktadır. Halbuki Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: ''Allah dinde sizin için hiçbir zorluk kılmamıştır.''(1) Peygamberimizin ifadesiyle din kolaydır, onda zorluk ve zorlanmak yoktur. Çünkü Allah Teâlâ; ''Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez.''(2) buyurmuş, insanı, yapamayacağı, gücünün yetmiyeceği bir şeyle yükümlü tutmadığını bildirmiştir. Allah, Ramazan ayı orucunu müminlere farz kılmıştır. Ama bu ayda hasta olan veya yolculuk yapan kimselere yedikleri günlerin sayısı kadar daha sonra tutmak üzere, orucu yemeleri ve tutamayacak kadar yaşlı olan kimselere de her gün için bir fidye vermelerinin yeterli olacağı bildirilmiş ve sonra da şöyle buyurulmuştur: �Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Kişinin güç yetiremiyeceği şeyle yükümlü tutulmadığını gösteren şu örnek ne kadar dikkat çekicidir. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Biz bir defa Peygamberimizin yanında otururken birisi geldi ve:(3) - Ey Allah'ın elçisi, ben öldüm, dedi. Peygamberimiz:- Sana ne oldu ki? diye sordu. Adam: - Ey Allah 'ın elçisi, oruçlu iken eşime yaklaştım, dedi. Peygamberimiz: - Hürriyetine kavuşturacak bir köle bulabilir misin ? diye sordu. Adam: - Bulamam, dedi. Peygamberimiz: - Öyle ise iki ay peş peşe oruç tutmaya gücün yeter mi ? buyurdu. Adam: - Hayır, gücüm yetmez (hem ben bu felakete oruç yüzünden uğramadım mı?) dedi. Peygamberimiz: - 60 yoksulu da doyuramaz mısın? diye sordu. Adam: - Hayır, doyuramam, dedi ve Peygamberimizin yanında durdu. Biz de ne olacağını beklerken, Peygamberimize içi hurma dolu bir zenbil getirildi. Peygamberimiz: - Hani adam nerededir ? buyurdu. Adam: - Buradayım, diye ayağa kalktı. Peygamberimiz; - Bu hurmayı al, yoksullara sadaka olarak dağıt, buyurdu. -Benden fakir bir yoksulamı vereceğim, ey Allah'ın elçisi. Allah�a yemin ederim ki, Medine'nin kara taşlı iki tarafında benim ailemden daha fakir bir aile yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, mübarek dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra da adama: - Haydi, bu hurmayı al ailene yedir, buyurdu.(4) Buhârî ve Müslim'in rivâyet ettikleri olay, dinde zorluk olmadığını gayet açık bir şekilde göstermektedir. Oruç tutmaya niyet eden bu kişi cinsî ilişkide bulunmak suretiyle dinen suç sayılır bir iş yapmıştır. Ceza olarak köleyi azad edip hürriyetine kavuşturması kendisine söylenmiş, ekonomik durumunun buna müsait olmadığı için yapamıyacağını; öyle ise iki ay aralıksız oruç tutması söylenmiş, buna da güç yetiremiyeceğini; altmış yoksulu doyurması istenince de fakir olduğu için bunu da yapamıyacağını ifade etmiştir. Âlemlere rahmet olan o yüce Peygamber, adamın beyanıyla yetinmiş, söylediklerinin doğruluğunu araştırma ihtiyacı duymamıştır. En ilginç tarafı da, tam o esnada Peygamberimize ikram edilen bir sepet hurmayı, Peygamberimiz: ''Hiç olmazsa bu hurmayı al, bozduğun oruca keffaret olmak üzere Medine'deki yoksullara dağıt'' deyince, adam: Medine'de benden daha fakiri yok, izin ver de bu hurmayı eve götüreyim çoluk çocuğumla yiyeyim demiş, Peygamberimiz: ''Hadi öyle yap'' deyip, hurmayı kendisine vererek konuyu kapatmıştır. Bu olayda ayrıca din âlimlerine bir uyarı da var. Din hakkında soru soranlara ve dini öğrenmek isteyenlere güler yüzlü olmaları ve dine ısındırmaları öğretiliyor. Peygamberimizin gülerek: ''Bu hurmayı götür ailene yedir'' buyurması, en yüksek bir fazilet örneğidir. Peygamberimizin şu uyarısı hiçbir vakit unutulmamalıdır. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: -Bir bedevî mescide girdi ve su dökündü. İnsanlar onu linç etmek için başına üşüştüler. Bunun üzerine Peygamberimiz: Onu bırakınız. Oraya bir kova su dökerek temizleyiniz. Çünkü siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak gönderilmediniz, buyurdu. Sonra da bedevîyi yanına çağırarak kendisine: ''Bu mescidler ne su dökünmek ne de başka pislik -büyük abdest- için yapı1mamıştır. Bunlar, Allah'ı anmak, namaz kılmak ve Kur'an okumak için yapılmıştır.'' diye, güzel güzel nasihat etti. (5) Evet dinde, dinî hükümlerin yerine getirilmesinde zorluk yoktur. Namazda ayakta durmak (kıyam) farzdır, gereklidir. Ancak ayakta duramıyacak olan kimse oturarak namazını kılar. Ayakta duracağım diye kendisini zorlamasına gerek yoktur. Oturarak namaz kılamıyacak olan kimse yatarak, başı ile rükû ve secdeleri yaparak kılar. Rahatsız olduğunu ve namazı nasıl kılacağını soran kimseye, Peygamberimiz: Ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak kıl, ona da gücün yetmezse yan yatarak kıl. (6) buyurmuştur. Ebu Hureyre (r:a.) anlatıyor: Peygamberimiz (Hac da), iki oğlunun arasında onlara dayanarak zorlukla yürüyen bir yaşlıya rastlayarak sordu: -Buna ne oldu? oğulları: - Ey Allah'ın Resûlü, yaya Kabeye gitmeyi adamıştı diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz: - Bin ey ihtiyar. Zira Allah bu şekilde kendine eziyet ederek yapacağın ibadetten müstağnidir. buyurdu. (7) Rivayete göre İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: ''Peygamber efendimiz arkadaşları ile konuşurken ayakta duran bir adam gördü ve kim olduğunu sordu. Ebu İsrail'dir, güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adamıştır, dediler. Peygamberimiz: Ona söyleyiniz konuşsun, gölgelensin, otursun, ama orucunu tamamlasın� buyurdu.(8) dinimizde zorluk olmadığı gibi aşırılık da yoktur. Aşırılığı koyu dindarlık sananlar yanılmışlardır. Peygamberimiz: "Din işlerinde aşırı gidenler yok olmuştur."(9) buyurmuş ve bu sözü üç defa tekrarlamıştır. Bir başka hadis-i şerif de: "Dinde aşırı gitmekten sakının, sizden öncekiler dindeki aşırılıkları yüzünden helak olmuşlardır."(10)buyurulmuştur. Peygamberimiz, ashabında gördüğü hiçbir aşırılığı onaylamamış ve daima uyarmıştır: Bununla ilgili olarak Enes (r.a.) şu olayı anlatmatadır: Peygamberimiz bir defa mescide girdi, iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. -Bu ip nedir? diye sordu. - Zeynebindir. Yorulduğu zaman ona tutunur, dediler. Peygamberimiz: -O ipi çözünüz. Sizin her hangi biriniz istekli olduğu sürece namaz kılsın. Yorulunca da yatsın ve uyusun (öyle zorlanarak ibadet yapılmaz).� buyurdu.(11) Enes İbn Malik (r.a.) anlatıyor: Bir defa Ashab'tan üç kişi (Ali b. Ebî Talip, Abdullah b. Amr b. As ve Osman İbn Maz'un), Peygamberimizin gizli ibadetini sormak ve öğrenmek üzere Peygamberimizin hanımlarının evlerine gelirler (ve Peygamberimizin saygı değer eşlerinden sorarlar.) Bunlara Peygamberimizin evde yaptıkları ibadetleri anlatınca güya bunu azımsarlar ve kendi kendilerine, "Biz nerde Peygamber nerde? Hiç şüphe yok ki, Allah Peygamberinin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret buyurmuştur" derler. Sonra da şu karara varırlar: İçlerinden birisi: Ben geceleri devamlı ibadet edeceğim. Diğeri: Ben de devamlı oruç tutacağım. Üçüncüsü de: Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, evlenmeyeceğim, der. Onlar böyle söylerken Peygamberimiz bunların yanına geldi ve: "Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi? Fakat şunu iyi biliniz ki: Ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve günahlardan en çok korunanınızım. Bununla beraber bazan oruç tutarım bazan tutmam. Gecenin bir kısmında kalkar namaz kılarım; bir kısmında yatar uyurum. Kadınlarla da evlenirim. İşte benim sünnetim budur. Her kim benim bu yolumdan gitmez de ondan yüz çevirirse benden değildir. buyurdu..(12) Peygamberimiz kendi sünnetinin orta yol olduğunu, bu orta yolu izlemeyenlerin onun sünnetinden ayrılmış olacaklarını bildiriyor. Peygamberimizin sünnetine son derece bağlı olan Ashab-ı kiram da aşırılığı hoş görmemişlerdir. Bunun da pek çok örnekleri vardır. Bir tanesini nakletmemiz yeterli olacaktır. Ebû Cuhfe (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz Ashab'tan Selman ile Ebû'd-Derdâ'yı kardeş yapmıştı. Bir defa Selman Ebû'd-Derdâ'yı ziyarete gitti. Ebû'd-Derdâ'nın eşini eski elbise içerisinde gördü. Ebû'd-Derdâ da varlıklı birisi idi. Selman, kardeşinin eşine: - Bu hal nedir, niye böyle eski elbiseler giyiyorsun? diye sordu. Ebû'd-Derdâ'nın eşi: - Kardeşin Ebû'd-Derdâ'nın dünya ile bir işi yok, diye cevap verdi. Daha sonra Ebû'd-Derdâ geldi. Kardeşi Selman için yemek hazırladı ve: - Ben oruçluyum, siz buyurun, dedi. Selman: (Vallah bu orucu bozacaksın) sen yemezsen ben de yemiyeceğim, dedi. Olayı nakleden Ebû Cuhfe diyor ki, Ebû'd-Derdâ da orucunu bozup misafiriyle yedi. Akşam olunca yattılar. Ebû'd-Derdâ daha yeni yatmışlardı ki ibadete hazırlandı. Selman ona: -Uyu, dedi. Ebû'd-Derdâ uyudu. Bir müddet sonra kalkacak oldu. Selman yine: - Uyu, dedi. Gecenin sonu olunca Selman Ebû'd-Derdâ'ya: - Şimdi kalk, dedi ve her ikisi de kalkıp birlikte namaz kıldılar. Sonra Selman, kardeşi Ebû'd-Derdâ'ya şöyle dedi: - Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Ailenin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver. - Ebû'd-Derdâ bu olayı gidip Peygemberimize anlattı. Peygamberimiz: �Selman doğru söylemiştir.� buyurdu.(13) Bu konuda bir hadis-i şerif daha nakletmek istiyorum. Abdullah b. Amr b. As (r.a.) şöyle demiştir: Ben bütün sene oruç tutuyor, her gece Kur'an okuyordum. Beni Peygamberimize anlattılar, bana haber gönderdi ve yanına gittim. Bana: - �Ben senin bütün sene oruç tutar olduğunu ve her gece Kur'an okuduğunu haber almadım mı sanıyorsun? buyurdu. Ben: - Evet ey Allah'ın Peygamberi, haber aldığın gibi öyle yapıyorum. Ancak, bununla sadece hayır murad ediyorum, dedim. Peygamberimiz: - Fakat eşinin, senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, vücudunun da senin üzerinde hakkı vardır. Sen Allah'ın Peygamberi Hz. Davud'un orucunu tut. Çünkü O, insanların en çok ibadet edeniydi. buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Peygamberi, Davut aleyhis-selâm'ın orucu nasıldı? diye sordum. Peygamberimiz: - Davut aleyhi's-selâm bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Bir de her ay Kur'an-ı hatmet. buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Peygamberi, benim bundan daha fazlasına gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz: - O halde her yirmi günde bir Kur'an'ı hatmeyle. buyurdu. Ben: - Ey Allah'ın Peygamberi, benim bundan daha fazlasına gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz: - Madem öyle, onu her hafta hatmeyle. Ama bundan öteye de geçme. Çünkü eşinin, senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin de senin üzerinde hakkı vardır. Vücudunun da senin üzerinde hakkı vardır, buyurdu. Abdullah diyor ki, ben ibadet isteğinde şiddet gösterdim, bana şiddet gösterildi. Peygamberimiz bana: - Sen bilemezsin, belki ömrün uzun olur (o zaman da bu söylediklerini yapamazsın) buyurdu. Sonuçta Peygamberimizin dediğine geldim, keşke Peygamberimizin gösterdiği kolaylığı kabul etseydim, dedi.(14) Bu hadis-i şerifler bize iki gerçeği öğretiyor: Birincisi, ibadetlerde aslolan kolaylık ve itidaldir, aşırılık makbul değildir. Çünkü ibadetteki aşırılık, diğer görevlerin yerine getirilmesine manidir. Hadis-i şerifler, sıkıcı bir zühd hayatı yaşamaktan bizi men ediyor. Peygamberimiz, insanı yormayacak, usandırmayacak ve neşesini azaltmayacak şekilde ibadet edilmesini tavsiye ediyor ve kendisini örnek veriyor. Doğru olan budur, benim yaptığımdır. Bana uymazsanız benden uzaklaşmış olursunuz, diyor. Dindeki aşırılığın makbul olmadığı konusunda Peygamberimizin çok uyarıları var. Hatta bazı kimselerin çok ibadet etmeleriyle Peygamberimize takdim edilmelerinden Peygamberimizin hoşlanmadığı görülüyor. Peygamberimiz, yanında bir kadın otururken Hz. Aişe'nin yanına girdi ve sordu: - Bu kadın kimdir? Hz. Aişe: - Filan kadındır, dedi ve kıldığı nafile namazlarını uzun uzun anlatmaya başladı. Peygamberimiz: - �Uzatma, gücünüzün yettiğini yapın. Allah�a yemin ederim ki, siz usanmadıkça Allah usanmaz. (Yani sizin gücünüzü kat kat aşacak şekilde dahi yapacağınız ibadetleri Allah kabul eder; fakat hiçbir zaman işinizi gücünüzü bırakıp, bütün vaktinizi ibadete ayırmanızı istemez.) O'nun en sevdiği ibadet az da olsa devamlı olan ibadettir.� buyurdu.(15) İkincisi, müslümanın görevleri sadece namaz kılmak, oruç tutmak ve Kur'an okumaktan ibaret değildir. Bundan başka, kendisine, ailesine, çocuklarına, komşularına, toplumuna ve milletine karşı görevleri de vardır. Bu görevlerini ihmal ederek, sadece nafile ibadetle meşgul olması, makbul değildir. Nafile ibadetler, diğer görevlerin yapılmasına engel olmamalıdır. İşte Peygamberimizin bir başka tavsiyesi: �Bu din çok kolaydır. Bir kimse ibadetlerim eksik olmasın diye din hususunda kendisini zorlarsa din ona galebe çalar, üstün gelir. Şu halde orta yolu izleyin. Size müjde olsun. Az da olsa devamlı ibadetle sevap kazanırsınız. Sabah, akşam ve gecenin serin bir vaktinden de yararlanınız.� (16) İbadetlerdeki aşırılık makbul olmadığı gibi, malı harcamadaki aşırılık da makbul değildir. Parayı biriktirip yeri gelince harcamamak veya elinde ve avucundakini saçıp savurmak, israf etmek de bir başka aşırılıktır, makbul değildir. Bunların ikisi de yanlıştır ve İslâm�ın ahlâk anlayışına uygun değildir. Bunda da orta yol izlenmelidir. Bakınız Allah Teâlâ bu konuda ne buyuruyor: �Elini boynuna bağlayıp asma (yani cimri olma), onu büsbütün de açma (yani israf etme) sonra kınanır pişmanlık içinde kalırsın.�(17) Bir başka âyet-i kerime de şöyle: �Bunlar ki, mallarını harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.�(18) Evet dinimizde zorluk olmadığı gibi gerek ibadetlerde ve gerekse ahlâkî davranışlarda aşırılık yoktur. Çünkü dinimiz itidal dinidir. Bütün davranışlarımızda ölçülü ve mutedil olmayı emreder. Örnek de Peygamberimizdir. Allah hepimizi, bütün davranışlarında Peygamberimizi örnek alanlardan eylesin. Âmin. CUMANIZ mübarek olsun.Raferandum öncesi bazı insanlar birbirini evet veya hayır demeye zorlarken küslük küfür hakaret gibi hoş olmayan yollara tevessül etmemelidir. Dünyanın kalbi Kabe'den bütün dünya müslümanlarına selam olsun. CUMANIZ mübarek olsun. 1- Hac, 78. 2- Bakara, 286. 3- Bakara, 185. 4- Buhârî, Savam, 31; Müslim, Sıyam, 14. 5- Buhârî, Vudû, 58; Müslim, Tahâre, 30. 6- Buhârî, Taksir-i Sâlat, 19. 7- Buhârî, Muhsar, 27; Müslim, Nüzür, 4. 8- Buhârî, Eyman, 3. 9- Müslim, İlm, 4. 10- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/125. 11- Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, Salât, 31. 12- Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 1. 13- Buhârî, Savm, 51. 14- Müslim, Sıyam, 35; Buharî'nin de benzer kısa bir rivayeti vardır. 15- Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, kitabu salati'l-Müsafirine ve Kasriha, 31. 16- Buhârî, İman, 29. 17- İsra, 29. 18- Furkan, 67.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.